Hava Durumu

AB ile Vize

Yazının Giriş Tarihi: 29.05.2016 16:22
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.05.2016 16:22

Son aylarda ülkemizin gündemini sıklıkla meşgul eden, Avrupa Birliği ile vize ve geri kabul sürecinde ki tartışmalar görünen o ki ilerleyen aylarda da devam edecek. Bilindiği gibi Türkiye, genel kabul gördüğü şekliyle geri kabul anlaşmasının imzalaması karşılığında Avrupa Birliğinden vize taahhüdü istedi. Bu süreçte genel olarak, Avrupa Birliği ülkelerinde Türkiye’nin Schengen bölgesine dahil edilip edilmemesi ciddi şekilde tartışılırken, ülkemizde geri kabul anlaşmasının imzalanıp imzalanmaması ile ilgili bir tartışmaya çok fazla rastlamadık. Bunun sebebi, geri kabul anlaşmasının ne demek olduğunu bilmememiz olabileceği gibi, hali hazırda mültecilerle yaşamayı öğrenmiş olmamızda olabilir.

Geri kabul, Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili konuda çıkardığı ”Geri Kabul Anlaşması Hakkında Temel Sorular ve Yanıtları” nda da belirtildiği üzere; bir ülkede veya sınırları belirlenmiş bir grup, ülkede yasadışı olarak bulunan kişilerin anlaşma yapılmış kaynak ülkeye veya en son transit geçiş yaptıkları ülkeye gönderilmesini düzenlemektedir.  Geri kabulden kaba şekilde anlamamız gereken, ülkemizden Avrupa’ya yasadışı yollarla gidenlerin, Avrupa’da yakalandıkları takdirde ülkemize geri gönderilmesidir. Ancak belirtmek gerekir ki,Türkiye ile AB arasında son dönemde yeniden canlanan karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki irade  ve mülteci krizinin birlikte çözülmesi yönündeki kararlılık, bu anlaşma çerçevesinde bir takım ek önlemlerin alınmasını da ön görmüştür.

Son dönemde ülkemizde hükümet değişimi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ye sert söylemleri ortaya fiili olarak sahada görmek istemediğimiz durumların meydana gelebileceğini çıkardı. Esasında, konuya bu hafta söylemler boyutunda değinmek yerinde olacaktır. Son dönemlerde Cumhurbaşkanı ve ilgililer ile Avrupa tarafı arasındaki söz düellosu ilginç boyutlara ulaştı.

Öncelikle, konuya Türk tarafı açısından bakalım. Diplomasi kapalı kapılar ardından yürütülmesi gereken süreçleri olduğu gibi, kamuoyu tarafında da gözlemlenebilecek süreçleri şüphesiz vardır. Ancak, bu ayırım hassasiyetle ele alınarak politikalar oluşturulmalıdır. Mısır’da demokrasi ile göreve gelen Muhammed Mursi’nin devrilmesi ile meydana gelen olaylar, Mavi Marmara ve Filistin’de meydana gelen olaylara verilen tepkiler, Avrupa Birliğine verilen sert mesajlar ve daha bir çok olayların seçim meydanlarında ,mitinglerde hamasi bir dille seslendirilmesi ve iç politikada imaj yaratma çabası zaman zaman korunması gereken sınırın ciddi şekilde ihlal edildiğini göstermektedir. Bu noktada, özellikle son dönemlerde her ne kadar haklı pozisyonda olsak da söylemlerin sertlik derecesinin düşürülmesi daha faydalı olabilir.

Bunun yanında, AB tarafından sürekli şekilde dillendirilen, Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağı yönündeki mesajlarda, yapıcılıktan uzak mesajlardır. Özellikle Almanya, Fransa ve İngiltere’nin yaptığı geçmişteki anlaşmaları görmezden gelen açıklamaları kabul etmek mümkün görülmemektedir. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncer’in tehditler kullanılabilecek en iyi diplomatik araçlar değildir, bu tehditler kullanılmamalı. Çünkü etkisi olmayacak sözü de akıllara yıllarca Türkiye’ye karşı fasıl tehditlerini kullanılan ülkeleri getirmektedir. Sonuç olarak, coğrafi olarak Avrupa ve Türkiye zor dönemlerden geçmektedir. Bu noktada AB’nin Türkiye’yi daha iyi anlaması ve açıklamalarını gelecek açısından umut verici seviyede tutması, Türkiye’nin de tartışma zeminini daha yumuşak alana çekmesi gerekmektedir.

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.