Hava Durumu

“MÜZİK TUTKUM HİÇ BİTMEYECEK”

Bir dönem eğlence müziğinde taverna rüzgarları estiren ve kendini Nostaljik bir sanatçı olarak tanımlayan Bursalı sanatçı Ersan Tekin, müziği hiçbir zaman bırakmayacağını vurguladı.

Haber Giriş Tarihi: 06.09.2017 18:35
Haber Güncellenme Tarihi: 06.09.2017 19:37
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.gazetebursa.com.tr/
“MÜZİK TUTKUM  HİÇ BİTMEYECEK”
Eski dönemlere damgasını vuran Bursalı sanatçı Ersan Tekin’le keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Piyanosu ve duru Türkçe müziğiyle Ersan Tekin’i Bursalılar, ilk kez o dönem kentin eğlence yaşamına damgasını vuran Çelik Palas Oteli Orkestrası’nda tanıdı. Başarılı performansının yanında sempatik, insanın içini ısıtan, sıcakkanlılığıyla kısa sürede sevildi. Basamakları hızla tırmanan Ersan Tekin, piyanosuyla çalıp söylediği şarkılardan oluşan ilk kasetiyle müzik dünyasına Bursa’dan açılan pencere oldu. İstanbul’un ünlü Tarabya’sında, ülkenin çok yakından tanıdığı sanatçılar arasında sahne almaya başladı. Birbiri ardına çıkardığı kasetleri rekorlar kırdı. Ancak en popüler olduğu dönemde peş peşe geçirdiği iki beyin ameliyatı sonrası Bursa’ya dönme gereği duydu. Kendi evi olan Bursa’da değişik mekanlarda sahne aldı, ama yaşadığı bazı sıkıntılar O’nun yurtdışı günlerine yöneltti. Önce İngiltere’nin başkenti Londra’da sahne alan Tekin, daha sonra piyanosuyla Suriye’nin Türkiye’ye en yakın kenti olan Halep gecelerinin aranan ismi oldu. Bursa İvazpaşa Kuzungunluk doğumlu olan Ersan Tekin, ilk orta ve lise eğitimi Bursa'da tamamladı. O dönem sanat okulu olarak adlandırılan Tophane Endüstri Meslek Lisesi'nde başladığı eğitimi, Demirtaşpaşa Endüstri Meslek Lisesi Elektrik Elektironik bölümünde tamamladı. 1970 yılında 13 yaşındayken müziğe başlayan Tekin kendini Nostaljik bir sanatçı olarak tanımlıyor.

 

O.ÇETİN: Müziğe nasıl başladığınızdan bahseder misiniz?

E.TEKİN: Müziğe ilk olarak akordiyon çalarak başladım. Daha sonra org çalarak devam ettim. O dönem Bursa'da 3 tane org vardı ve biri benimdi. Zorlu bir lise dönemi geçirdim ve okulu 7 senede bitirdim. Ardından direkt askere gittim. Askerliğimi, Kara kuvvetleri Komutanlığı Ankara Armoni Müzikası'nda yaptım. Asker arkadaşlarımın arasında Harun Kolçak, Burhan Bayar, Cumhurbaşkanlığı ve İzmir senfoni Orkestraları’nda görevli bir çok arkadaşımız vardı. Mesleğim açısından bana çok faydası oldu. Askerliğin ardından Bursa'ya döndüm. Askere gitmeden önce arkadaşlarımla ortak kurduğumuz orkestra vardı, onlarla beraber müziğe devam ettim. Güzel ve kaliteli müzikler yapıyorduk. 1980 yılı itibariyle 'Piyanist Şarkıcı' modası başladı. O tarihlerde bende piyanist şarkıcılığa başladım. İlk olarak Küçük Kumla'da sahne alırken daha sonra aynı müessesenin Bursa şubesinde sahne almaya başladım. Buradaki sahne deneyimlerinden sonra o denem emekli sandığının oteli olarak gecen Çelik Palas Otel'inde sahne aldım. İzmir'de de emekli sandığının oteli olarak, Büyük Efes Otel'i geçiyordu. İki otelin müdürü birbiriyle anlaşmışlar ve ben yazın İzmir'de, kışın Bursa'da çalışıyordum. Daha sonra Mudanya Deniz Atı Restaurant orada çalışmamı istedi.

 ‘3 FARKLI PLAK ŞİRKETİYLE GÖRÜŞTÜM’

İzmir'de Efes Otel'inde sahne alırken korsan olarak çekilen müziğim, İstanbul'da korsan bir şirket tarafından piyasaya sürüldü. Büyük bir satış yaşandı. Unkapanı'nda 3 tane plak şirketi izimi sürmüş. Büyük Efes Oteli’ne gelmişler otel yetkilileri Çelik Palas'ta olduğumu söylemiş, Çelik Palas'a geliyorlar oradada Deniz Atı'nda olduğumu öğreniyorlar. Deniz Atı’na bir kaç gün arayla peş peşe 3 şirket geldi. Biriyle anlaştım. Kaset çalışmalarımız başladı. Fakat o ilk yaptığımız kaset, korsan kaseti çürütmek için yapılan çalışmalardı. Korsan kaset Piyanist Hakan diye çıkmıştı, üstünde asker tıraşlı bir çocuk yere yatmış şekilde bir poz verilmişti. Bende ona nispet olsun diye çıkarttığım kasette küçük olarak Piyanist Hakan yazdım ve altına da kocaman Ersan Tekin yazdım. Çok güzel şarkılar vardı içinde,'Gülüm Benim' şarkısını İbrahim Tatlıses'ten sonra ikinci okuyan benim Türkiye'de. 'Benim İçin Üzülme'yi Bergen'den sonra ben okudum. Ama buna rağmen korsan kaset 40-50 bin satarken, benim kasetim 7-8 bin sattı. Plak şirketi hüsrana uğradı. Sonra dediler ki topla müzik aletlerini gel İstanbul'a. Topladım gittim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Girdik stüdyoya aletleri kurduk. Sahnede ne kadar oynak şıkır şıkır şarkılar çalıyorsam onları yazmamı istediler. Yazdım hepsini tek tek. Bazı şarkıları çıkarmak zorunda kaldık denetime takılabilirdi. Çünkü o dönem Kültür Bakanlığı'ndan geçmeden piyasaya sürülmüyordu kasetler. Hazırladığımız yeni kaset 450 bin sattı. O kasetim 'Tavernada Düğünümüz Var'dı. Gelen yüksek satışların ardından 'Tavernada Düğünümüz Var 2'yi çıkardık. Bunun ardına kasetin ön tarafını piyanist şarkıcı tarzında yaparken arka tarafını orkestrasyon yapmaya başladık bu satışları düşürdü. Yani insanlar belki de sadece benim çalıp söylediğim kasetleri sevdiler.

‘TRT'DE ÇIKMAK İSTİYORDUM’

Ben daha akıllı uslu şeyler yapayım istiyordum. Çünkü o zaman tek kanal var TRT. Ben TRT'de çıkmak istiyordum. 2 tane şarkı hazırladım ve 85-86 senelerinde TRT denetimine gönderdim. Onlarda büyük para tuttu. Hazırladığımız şarkıların bestesi Mustafa Özken, sözleri Ayşe Irmak Manioğlu'na, şarkıları TRT'ye göndermiştik. Denetimden geçmediler çünkü, biri karamsar, diğeri de  ideolojik bulundu. Biz uyanıklık yaparak sözleri çiçekli böcekli yazdırdık. Bir de tone değiştirdik. Beste değişmedi ama sesler biraz değiştiği için geçmeyen besteler ve sözler geçti. Birer kelimeye taktılar sadece onu düzelttik. Takılan kelime 'Yaşam'dı. Yaşam denilmeyecekmiş, yerine hayat diyecekmiş. Metin Özülkü ile bir kaset yaptık o dönem. Hafif pop tarzında bir kasetti. Oradan da bir 7-8 şarkı gönderdik TRT denetimine ve şarkılar denetimden geçince, ben TRT'de çıkmaya başladım. 1990 senesine geldiğimizde,  'Pazar 90' programına piyanist şarkıcı lazımmış. Hatta Rahmetli Yavuz Özışık, yerine bir piyanist arandığını duyduğu zaman münakaşa etmiş TRT ile. Benim plak şirketim uyanık çıktı ve ben programda çıkmaya başladım. O zaman tek kanal TRT ve ben her hafta çıkıp canlı 3 şarkı söylüyordum. Bir yanlışlık yapsanız Tüm Türkiye seyrediyor sizi. Tabi sonra TRT'den bana bir sempati oluştu. Sık sık çıkmaya başladım. Derken özel kanallar kurulunca onlarda da çıkmaya başladım. 1994'te geçirdiğim büyük bir rahatsızlık sonucunda bir süre müzikten uzak kalak zorunda kaldım. İyileşme sürecinden sonra daha sıkı sarıldım müziğe ve ölünceye kadar bir şeyler yapmaya devam edeceğim

O.ÇETİN: Repertuarınızda kaç eser var?

E.TEKİN: Bu yaşıma kadar 3000 küsur şarkı biriktirmişimdir. Hatta bir gün bir konu geçmişti, Mustafa Keser arkadaşımla aramızda o bana sordu, ben ona sordum kaç parça var diye. Ben dedim 3000 tane , Mustafa Keser'de dedi bende 3000-3200 tane var. Cevap olarak dedim ağabey sende sanat müziği, halk müziği var. Bende ise sanat müziği, halk müziği, batı müziği, caz parçaları, eski poplar, yeni poplar, yani 5-6 tarz müzik var. Çünkü ben bir tavernacıyım.  İnsanları kendimden bıktırmadım, topluluğa göre nasıl müzik yapacağımı biliyordum aynı müessesede senlerce çalıştım. Çünkü nabza göre şerbet vermeyi biliyordum.

O.ÇETİN: Ferdi Özbeğen ile olan anılarınızdan bahseder misiniz?

E.TEKİN: Sene 1982 İzmir'de Kordon Boyu'nda, Remzi Baba Restaurant'ta çalışıyorum.Orda baya bir şöhretli arkadaşlarla tanıştık. Onlardan biriside Ferdi Özbeğen'dir. Ferdi Özbeğen, 7-8 kişilik bir arkadaş grubuyla balık yemeye geldi. Dükkanın biraz dışına doğru oturuyor, bende içerideyim. Patron geldi 'Ferdi Özbeğen burada sahneye davet et' dedi. Patrona, 'Sormadan olur mu?' diye sordum. Çünkü sormadan davet etmem kimseyi. Yani müsait değildir, sesi kısıktır, canı sıkkındır. Ferdi Özbeğen'e sahneye çıkıp çıkamayacağını sordurdum. Tamam dedi çağırsın bir şarkı söylerim. Çağırdığımda yanıma geldi ve bana dedi ki,  'Arkadaş, orgunun hiçbir şeyini açma sadece piyano sesini aç, piyanoyla bir şeyler söyleyeceğim.' Çıktı ve ‘Nasıl Geçti Habersiz’ şarkısını benim açtığım piyano sesiyle söyledi. Sonra teşekkür etti, bana müesseseye, herkese. İnerken de, 'Yarın seni Büyük Efes Oteli'ne bekliyorum. Oraya gel bir çayımı, kahvemi iç. Hem sana neden sadece piyano sesi istedim ve neden tek şarkı söyleyip iniyorum onu anlatayım' dedi. Ben ertesi gün Efes Oteli'ne gittim. Sohbet ettik ve bana neden piyona istediğini açıkladı. Açıklamasında ise 'Senin orgundaki sesleri, ritimleri bilmem. Sonra ezbere bildiğim şarkılardan biride oydu onu söyledim. Sana da tavsiyem odur. Misafir gittiğin bir yerde bilmediğin bir org, bilmediğin bir alet olduğu zaman sadece piyano sesiyle bir şeyler söyle" diye konuştu. Ben Efes Oteli'nde çalışırken bu dostluğumuz devam etti. Bana çok tavsiyelerde bulunmuştur.

 

O.ÇETİN:  İstanbul ve Bursa sanat severleri arasındaki farklar nelerdir?

E.TEKİN: İstanbul'la Bursa arasındaki farkı söyleyeyim. Bursa müşterisi zor beğenir ve zor eğlenir. Yani İstanbul'da bana derlerdi ki çok güzel eğlendiriyorsun. Bursa'da ki dinleyicileri eğlendirirken zorlanıyordum. Bu yüzden İstanbul daha basit geldi. İstanbul'da tangır tungur yapınca herkes eğlenmeye başlıyor. Bursa’da biraz nazlanır insanlar. Tabi güzel sözlerle, güzel müziklerle ben yine eğlendiririm. Yani Bursa seçicidir. O yüzden Bursa'dan iyi sanatçılar çıkar. Türkiye'de o kadar Bursalı sanatçı var ki, mesela Zeki Müren. Zeki Müren'le de sene 83-84 arasında Çelik Palas Oteli’nde çalışırken tanışmıştım. Zeki Müren'i çok severim. Bursa'da Zeki Müren Kültür ve Sanat Derneği kurucularındanım. Onun için Zeki Müren'le ilgili her şeye çok önem veririm. Şu an çalıştığım Kaleiçi Oteli'n bahçesinde bir Manolya ağacı var. Onun önemi 250 senelik olmasının yanında, Zeki Müren'in, o meşhur "Benim Güzel Manolyam"  bestesini bestelerken, kesin aklına bu ağaç gelmiştir diye düşünüyorum. Zeki Müren gibi olmak imkansız, inşallah bende onun gibi Bursa'yla anılırım.

O.ÇETİN: Bursaspor ile olan ilgi alakanız nedir?

E.TEKİN: Bursalıyız ve Bursasporluyuz. Tabi ki başka takımları da tutabilir insanlar. Futbol farklı bir şey. Ama ben Bursa'yı ve Bursaspor’u çok seviyorum. Yurtdışında yıllarca çalıştıktan sonra, Bursa'ya bir gönül borcum var. Bursa'ya bir şey yapayım diye düşünürken, o zamanlar Kültürpark'ın girişinde bir restoranda çalışıyorum. Hemen stadyumun arkasında. Bir gün işim vardı restoranda, baktım stadyumdan tezahürat sesleri geliyor. Bugün maçta yok nedir bu tezahüratlar diye düşünürken, oradan biri dedi ki 'Arkadaş, Bursaspor 2.ligden 1. lige çıktı onun kutlamaları yapılıyor.'  Ama içerden bir marş sesi geliyor. Bursalıyız falan diye. Marşın kime ait olduğunu sordum, Haluk Levent'in dediler. Ama bildiğim kadarıyla Haluk Levent Adanalı. Ben kendi adıma orada çok utandım.

‘BURSA İÇİN BİR ŞEY YAPMAK İSTİYORUM’

Adanalı Haluk Levent Bursa'ya marş yapar da, Bursalı Ersan neden Bursaspor’a bir marş yapmasın. Bursa'ya bir şey yapmak istiyordum. Elimde sözler vardı zaten İsmail Solmaz diye bir arkadaşın yaptığı, oda Hisarlı'dır, yakında oturur. Hemen o sözleri aldım. 3 gün uğraştım, toparladım, İstanbul'da Bayülken diye aranjör bir kardeşim var. Sayılı aranjörlerden biridir. Remixçidir aynı zamanda. Dünya çapında Remixleri vardır. Aldım bestemi götürdüm. Tamam ağabey dedi ben seni 10-15 gün sonra çağıracağım. Ama sen bana kaç solist kullanacağını söyle. 4 solist kullanacağımı söyledim. Ben, kızım, İsmail Özen ve birde Ferhan adında bir kadın vokalist. Ben onları bu 15 gün içinde çalıştığım yere çağırdım. Hep birlikte marşın bestesini çalıştık. Fakat nasıl okuyacağımızı aranjör söyleyecek. 15 gün sonra çağırdı beni. Benim ona bazı şartlarım vardı, dünyanın en iyi marşlarını dinlemesini ve kaliteli bir marşın ortaya çıkmasını istedim. Çocuk öyle bir marş yapmış ki ağzım açık kaldı. İyi bir aranjör ilk olarak solistlere okutur. Bizde okuduk marşı ama içine sinmemiş, kendi okumuş üstüne. Birde benden efekt istedi. Texaslıların arasına oturdum. Cebimden kayıt cihazını çıkartıp kaydetmeye başladım. Yarım saat kayıt yaptım. Marşımın içinde Bursa diye bağıranlar Teksaslılardır. Hiçbir maddi beklentim olmadan, sadece Bursa’ya, Bursaspor’a hizmet olsun diye yaptığım bir iştir bu.

 ‘BURSASPOR’DAN BİR VEFA BEKLERDİM’

Şampiyonluktan 10-15 gün sonra Bursa’ya döndüm. Şampiyonluk geceleri yapılıyordu. İstanbul’dan sanatçılar getirileceğine bir geceye bende çağırılabilirdim.  Bir vefa gösterisi gibi olabilirdi.Tabi bir kaç tane ödül aldım.Bursasporum.com var ödüllerim. Geçenlerde Bursaspor taraftarlar derneği, beni yönetime aldılar ve bana bir ödül verdiler. İnanın parasında değilim azından takdir edilmek çok hoşuma gidiyor benim. Bursaspor’dan böyle bir şey beklerdim. Sağ olsun Bursa halkı takdir ediyor, dinliyor ve marşımı seviyorlar.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.