Hava Durumu

SAKLI BİR CENNET ULUBEY KANYONU

Amerika’nın Arizona eyaletindeki ünlü Büyük Kanyonu’ndan sonra 75 kilometre uzunluğuyla dünyanın ikinci büyük kanyonu olan Ulubey Kanyonu, camdan terasıyla büyüleyici bir manzara sunuyor...

Haber Giriş Tarihi: 12.07.2019 00:00
Haber Güncellenme Tarihi: 12.07.2019 00:00
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.gazetebursa.com.tr/
SAKLI BİR CENNET  ULUBEY KANYONU
 

Ege Bölgesi’nin potansiyeli olan, ancak zincirlerini kıramamış bir kenti Uşak… Tarih boyunca yerleşim için uygun bulunan bu şehir, pek çok kültürün izlerini taşıyarak, kültürel güzelliklerin yanı sıra doğal güzellikleriyle de öne çıkıyor. Ulubey Kanyonu bu doğal zenginliklerden ilk akla geleni… Karahallı ve Sivaslı ilçelerini de kapsayan Ulubey Kanyonu, doğaseverler için önemli turistlik alanların başında geliyor. Kent merkezine 33 kilometre uzaklıktaki Ulubey kanyonu, ABD’nin en çok turist çeken noktalarından biri olan Arizona eyaletinde bulunan Grand Canyon’dan (Büyük Kanyon) sonra dünyanın en büyük ikinci kanyonu unvanını taşıyor. Kanyonun, Büyük Menderes grabeninin çağlar boyunca toprağın dönüşme yolculuğundaki bir adımı tesis edişi ve toprağının aniden çöküşüyle 500 yılda oluştuğu varsayılıyor. Zemininden Banaz Çayı ile Dokuzsele Deresi'nin geçtiği Ulubey Kanyonları, eşsiz manzarası ile ilgi odağı haline gelirken, uzunluğu 75 kilometreyi aşan bu doğa harikasının derinliği 50 ile 170 metre arasında değişiyor.  Uşak ve bölge turizmi için büyük önem taşıyan kanyon, rüzgar ve suyun aşındırmasıyla oluşan kayaçları, huni biçimli karstik tepeleri ve teras şekilli duvar yapısı, ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Karstik oluşumların halen sürdüğü kanyona doğa yürüyüşü yapmak için gelen ziyaretçiler, derin vadiler boyunca uzanan uçurumlarda bol bol fotoğraf çekme imkanı buluyor.

CAM TERAS KEYFİ 

Uzun yıllar adı pek duyulmayan kanyon, 2015 yılında Uşak Valiliği, Uşak İl Özel İdaresi ve Ulubey Kaymakamlığı tarafından hizmete alınan 300 metrekarelik bir kafeterya ve 135 metrekarelik camdan oluşan seyir terası ile ilçenin ve kentin sembolü haline gelmiş. 3 santimetre kalınlığa sahip olan kurşun geçirmez camdan oluşan cam teras, üzerinde metrekareye düşen ağırlık ise 801.2 kilogram. Cam teras kanyonu kuş bakışı görmek için heyecan verici bir durak… Kanyonu izlemek isteyenler cam terasta eşsiz manzaranın tadını çıkarıyor. Eğer yükseklik korkunuz varsa ve ilk defa bir cam teras üzerine çıkacaksanız kalp atışlarınızı kontrol etmekte zorlanabilirsiniz, ta ki ortama alışana kadar... Aşağıya baktığınızda kendinizi boşlukta hissedecek ve çevrenizdeki diğer kişilerin 'Acaba kırılır mı, çok sallanıyor' gibi korkuyla merakın karıştığı kelimeleri rahatlıkla duyabilecek, yine de bu eşsiz güzelliği izlemekten vazgeçemeyeceksiniz.


FOTOĞRAFÇILARIN UĞRAK YERİ

Uşak ve çevresi, Ege Bölgesi’ni Anadolu’nun içlerine bağlayan güzergah üzerinde yer alması nedeniyle çağlar boyunca stratejik bir öneme sahip olmuş. Sınırlarındaki bu çok kültürlü coğrafya, arkeolojik değerleri de bünyesinde barındırır olmuş… Bunlardan biri de farklı kültürlerden etkilenmiş ve gelişip şekillenen, derin bir kanyonla üç tarafı çevrelenen bir yarımada görüntüsündeki tepenin üstünde ve yamaçlarında yer alan Blaundus Antik kenti… Konumuyla doğal bir savunma sistemine sahip olan kent, M.Ö. üçüncü yüzyılda Büyük İskender’in Anadolu seferinden sonra Makedonya’dan gelenler tarafından kurulmuş. Antik kent, önce Lidyalıların, daha sonra da Bergama Krallığı'nın sınır şehri olmuş, ardından Romalılar ve Bizanslıların eline geçmiş. Son olarak da beylikler döneminde Türklerin egemenliğine girmiş. Ulubey ilçesi Sülümenli köyü sınırlarında yer alan 23 asırlık yıllara meydan okuyan antik kentin bazı yapıları günümüze kadar ayakta durabilmiş. Yapıldığında 5 tane olan şehre giriş kemerlerinin sadece bir tanesi ayakta kalmayı başarabilmiş. Şehir kapısı kale şeklinde olup, içinde antik tiyatro, stadyum, hipodrom, kaya mezarları ve hamam kalıntısı bulunuyor. 2 bin 300 yıl önce yapılan kentin en merak uyandıran yanı ise inşasında kullanılan yaklaşık 10 metrelik devasa taşların yerleştirilme biçimi… Blaundus antik kentinin bir diğer özelliğini ise astronomi fotoğrafçılarının Türkiye'deki en uğrak rotalarından birini oluşturması…



KARUN’UN HAZİNELERİ 

Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Uşak, tarihi kalıntıları ile birlikte birçok eser barındırıyor. Hal böyle olunca Uşak’ta hüküm sürmüş birçok medeniyetin izlerini taşıyan eserler de tarihi Uşak Gar Binası’nın yanında inşa edilen modern Uşak Müzesi’nde ziyaretçilerini ağırlar olmuş.  Üç kattan oluşan müzenin giriş salonunda yer alan vitrinde Tunç Çağı’ndan kalma o dönemde kullanılan çekiçler, taş baltalar ve gaga ağızlı testiler karşılıyor bizleri… Diğer salonlarda ise Roma dönemine ait olan kefaret yazıtları, mezar ve adak stelleri yer alıyor. Antik çağlardan Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına kadar toplam 2 bin 500 eserin bulunduğu müzenin 2’nci katındaki özel alanda ise Akmonia,  Selçuklu ve Sebastapolis antik kentlerinden çıkarılan eserlerin yanı sıra sikke bölümünde Osmanlı Bankası ve Darphanesi canlandırması bulunuyor. Müzenin en önemli eseri hiç kuşkusuz Uşak -İzmir yolu üzerinde Güre Köyü yakınında Lidya Tümülüsleri’nden çıkarılan M.Ö. 560 yıllarına ait altın, gümüş, bronz ve çeşitli değerli taşlardan oluşan Kral Kraisos'a (Karun) ait hazine... Hazinesiyle deyimlerimize kadar giren Karun’un hazineleri müzenin ikinci katında ziyaretçilerini selamlıyor. Uşak'ta kaçak kazılarla ele geçirilip yurt dışına kaçırılan Karun hazineleri, New York'taki Metropolitan Müzesi'nde 1985’te sergilenmeye başlamış, Kültür Bakanlığı’nın çalışmalarıyla 1987’de açılan dava sonucu 1993 yılında Ankara’ya getirilmiş. 450’nin üzerinde parçadan oluşan çoğu gümüş, altın, bronz ve çeşitli değerli taşlardan oluşan hazine, 1996 yılında ait olduğu topraklar Uşak’a dönmüş.








SAHTESİ BİLE SATILMIŞ 

Tüm parçaları göz kamaştıran Karun Hazineleri’nin dikkat çeken parçalarının başında ise ‘Kanatlı Denizatı Broşu’ geliyor. Bulunduğunda kaçak kazı yapan köylülerce antikacılara bir traktör parasına satılan ‘bu eser, yurda geri getirildikten sonra 2005’te Uşak Arkeoloji Müzesi'nden sahtesi ile değiştirilip yeniden yurt dışına kaçırılmış. Ardından 2013 yılında Almanya’dan geri alınan som altından yapılan ve üzeri mücevherlerle kaplı eşsiz eser, Uşak Müzesi’nin kalbinde sergileniyor ve 2 bin 500 yıllık hazinenin değerine paha biçilemiyor.


HABER: HÜLYA SAATÇI

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.