Hava Durumu

SAVAŞTA HEP KAYBEDEN VAR (özel haber)

Savaş ve spor konulu ödüllü gazeteci ( Reuters)Murad Sezer, “ Sporda kaybeden ve kazanan bir hikâye var, savaşta ise hep acı, hep gözyaşı ve sadece kaybedenler var dedi.

Haber Giriş Tarihi: 21.03.2018 13:43
Haber Güncellenme Tarihi: 21.03.2018 13:43
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.gazetebursa.com.tr/
SAVAŞTA HEP KAYBEDEN VAR (özel haber)
Bedia BARAK

Uzun süre spor foto muhabiri olarak görev yapan Murad Sezer, “spor muhabirliğinde sonuç hep aynı bir süre sonra sıkılıp savaş muhabirliğine başladım. 20 yıldır savaş ve göç foto muhabirliği yapıyorum. Fotoğraf ne kadar farkındalık yaratsa bile Aylan bebek Avrupa Birliğine çok kısa sürede yaşananların gerçek yüzünü anlattı. Sonuç bir şey değişmedi. Mülteci göçü engellenmeye çalışıldı. Yardım eli uzatılmadı. Türkiye’den başka sahip çıkan olmadı. Ailem 50 yıl önce Türkiye’den Almanya’ya göç ettiğinde neler yaşandı. Acaba işime ortak mı olacaklar? Aşıma ortak mı olacaklar? Gelirime ortak olacaklar mı? Düşüncesi ile dışlandılar. İlk Suriye göçünde yaşanan perişanlıklara hepimiz ortak olduk. Çadırlarda yaşananlar, insani dramlar ama hiçbir şey değişmedi. Suriyelileri görünce Reyhanlı’da kiralar Beşiktaş gibi artış gösterdi. Bencillik arttı. Savaş kanıt sallaştı. Her gün ölü ve savaş haberleri, insanların duygusal bakışını azalttı. Dünya’da sadece Suriye yok bir de Gazze sorunu var. Gazze’nin bütün etrafı mülteci kamplarıyla doldu. Ama Gazze sadece taş atan çocuktan ibaret göründü. İnsanlar gerçek hayatta yaşananlardan uzaklaştırıldı” diye konuştu.

“MÜLTECİLER GÖZALTINA ALINDI, İŞKENCE GÖRDÜ”

Gazeteci Mark Micallef ise yaptığı konuşmada Avrupa ülkelere sığınan mültecilerin yaşadığı sıkıntıları anlattı.

Gazeteci Mark Micallef, 2014 yılında mülteciler göaltına alındı. Şiddet başladı. Silahlı kuvvetlerin güç kullanmaları, siyasetçilerin mültecileri suçlu gibi göstermeleri mültecilerin isyanına ve gösteri yapmasına neden oldu. 365 kişi 1 günde can verdi. Mülteciler normal insanlar gibi yansıtılmıyor. Neden geldiler? Sorun nedir? Yaşayacakları yerde ki insanlara sorun olacaklar mı? Sanki bütün sorun bunlar gibi gösteriliyor. Libya’da yaşananlar ise hiç duyulmuyor. Elektirik kesintisi gibi haber kesintisi yapılıyor. Kamuyu bu kadar etkileyen muhabirlere gereken önem verilmiyor. Gazetecilere zaman tanınmıyor. Yatırım yapılmıyor. Yaptığımız haberlerle insanların hayatlarını da etkiliyoruz. Türkiyede’ki mültecilerle ilgili ise Avrupa Birliği hiçbir şey diyemez. Objektif kıyaslama yaparsak, birçok Avrupa ülkesinden Türkiye daha iyi. Avrupa 1 milyon mülteciye kapı açtı panik oldu. Türkiye 4 milyon mülteciye kapı açtı ve kendi insanından ayırt etmedi” diye konuştu.

 “MÜLTECİLERİN İLLERE AKIŞINDA NE YAPACAĞIMIZI BİLEMEDİK”

“Suriye savaşı başladığında 2010-2011 yılların da bizler sadece dışarıdan izliyorduk. 2011 yılı sonu konunun özdeşi kendi ülkemiz oldu. Dünyanın en büyük en fazla mülteci konuklayan ülke olduk. Son 3 yıla kadar medya daha çok Suriyelilerin göç hikâyelerini gündeme getirirdi. Daha sonra Türkiye’de kamplaşma süreci başladı diyen NTV Muhabiri Mete Çubukçu, mültecilerin illere yayılması ve akını ile ne yapacağımızı bilemedik. Ve asıl sorun şimdi ne yapacağız? Çünkü Suriyeliler artık geri dönmek istemiyor” dedi.

Çubukçu, ”Kariyerimin büyük bölümünü savaş ve kriz bölgelerin de geçti. Savaş bitse bile mülteciler artık burada kalmak istiyor. Sonuç olarak gelenlerin yarıdan çoğu burada yerleşince beraber yaşayacağız. O zaman içimizde ki nefret söylemlerini nasıl yeneceğiz. Çok ciddi gelişmeler ve eğitimler yapılmalı. Araplarla ilgili ön yargıyı yok etmek gerekiyor. Devlet Suriyelilere vatandaşlık veriyor. Yardım ediyor. Para veriyor gibi çalışmalara hakkında doğru bilgilendirmeli verilmeli. Devlet burada hata yapıyor. Suriyeli misafirlerimiz ülkemize renk katacak diye düşünüyorum. Çünkü yemek, müzik, kültür olarak zenginlikler getirecekleri yönünde bilgiler verilmeli ve Türk vatandaşının kabullenmesini sağlamalı” diye konuştu.

“MÜLTECİLER ARTIK TÜRKİYE’DE MİSAFİR DEĞİL KALICI”

Japon haber ajansı Jiji Pres muhabiri Vehbi Baş, Mültecilerin Türkiye’ye misafir olarak geldiğini ama artık kalıcı olacaklarının artık benimsenmesi ve ona göre davranılması gerektiğini söyledi.

Vehbi Baş, “Afrika, Arjantin, ve birçok ülkelerde mülteci olan insanlar ilk olrak Türkiye kaçıyor. Bunun nedeni Türkiye’nin Avupa ülkelerine yakın olması ve geçiş kolaylığı. Tabi Türkiye gelen mültecilerin ihtiyaçlarını karşılıyor ve kendi insanından ayırt etmiyor bu durum mültecilerin Türkiye’yi seçmesine de neden oluyor çünkü diğer ülkelere mülteci olarak gidenler çok çekiyor. Başta mültecileri Türkiye misafir olarak konuk etti ve ağırladı ama şimdi kalıcı olacakları kesinleşti. Onların Türkiye’de kalıcı olma istekleri, iş bulma istekleri, iş kurma çabaları Türkiye iş, aş kaygıları yaşatmaya başladı. Misafirperverlik yerini kaygı ve nefrete dönüştürdü. Devletin bu konuda ki politik yaklaşımı çok önemli. Şimdiye kadar dram içeren haberler yerini negatif habere yer verdi. Kayıtdışı çalışanlar, Ahlak dışı çalışmalar, yüksek kiralara neden olduklarıgibi haberler çıkmaya başladı. Beraber yaşamak zorunda olduğumuz bu insanlarla anlaşmak zorundayız ve uyum sağlamak zorundayız” dedi.

“TÜRKİYE OLMASAYDI BİZLER ÖLÜRDÜK”

Al Araby TV muhabiri Adnan Aldaher ise konuşmasında Türkiye olmasaydı ya kaybolurduk ya ölebilirdik diye konuştu.

Al Araby TV muhabiri Adnan Aldaher, “ Ben Suriye vatandaşıyım ve sığınmacıyım. Dünyada’ ki bütün mazlumların yolu Türkiye’den geçiyor. Türkiye sığınmacılara karşı olağan üstü çaba harcıyor. Türkiye bize kapılarını açmasaydı 3,5 milyon Suriyeli ya ölmüştü ya da kaybolmuştu. Şuan bazı Suriyeliler ülkemize geri dönmek ister ama büyük çoğunluğu artık Türkiye’de yaşamayı kabul etmiş durumda. Artık mülteci olan Suriyeliler artık burada kalacak ve bu kabullenmeli. Suriyelilere karşı ön yargı şuan ön planda. Lübnan’da, Ürdün’de, Türkiye’de mülteciler fakirdir diye istemiyor ama gerçek o değil. Gelen insanların hepsi fakir değil. Sanatçılar var, doktor var, öğretmen var. Barınma ve ev sıkıntısı büyük sorun. Suriyelilere ev vermek istemiyorlar. Bu olumsuz görüşün değişmesi gerekiyor. Televizyonlarda Arapça yayın yapılmalı. Sonuçta bu ülkede 4 milyon Arap var. Suriyeliler için 18-45 yaş arası erkekler neden savaşa gitmiyor diye konuşuluyor. Bir kere bu insanlar savaşa nasıl gitsin? Kimin kiminle savaştığı belli değil. Hem silah nereden alacaklar. Bombalar üzerlerine yağacak. Bu doğru bir söylem değil. Türkiye’de ki ailelerini nereye bırakacaklar? Orada bir kargaşa, bir anarşi ve düzensizlik almış başını gidiyor” şeklinde konuştu.

 “MÜLTECİ AKINI BAŞLAYINCA BENDE ENDİŞE DUYDUM”

Türkiye’ye mülteci akını başladığında büyük endişeler yaşadığını kaydeden T.C İstanbul Kültür Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Bora Bayraktar, bölgeye gidip çocukların gözlerine bakınca bütün düşüncelerinin değiştiğini söyledi.

Bayraktar, “İlk kamplara gittiğimde çocukları görünce empati kurdum. Ön yargımı bir kenara bıraktım ve vicdani duygularım ön plana çıktı. Ben gerçeği arayan bir insanım. Karşımda ki insanla empati kurarım. Onun yerinde bende olabilirdim. O çocukların yerinde benim çocuklarım da olabilirdi. Bir trajedi ile karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım Herkesin başına gelebilir” dedi.

“ADALETSİZ GELİR KAYNAKLARI GÖÇE SEBEP OLUYOR”

Brüksel Euro Academic EASC Başkanı Mustafa Ulusoy ise konferans konuşmasın da; “Göç ayıp değil evrenin her döneminde göç yaşanmıştır. Göçün asıl nedeni adaletsiz gelir kaynaklarıdır. Geliri düşük insanlar mecburen yollara düşmüştür ve göçe saygılı olmak gerekir dedi.

Ulusoy, “ Avrupa Birliği bir göç politikasını yönetemedi. Ülkelerle göç anlaşması yaptı. Türkiye ile de bu anlaşma yapıldı. Batı Avrupa çaresiz. Hala 10 yıldır göç politikası yok. Türkiye Suriyelilere 40 milyar harcamasına rağmen AB sadece 3 milyar harcamış. Belçika’da göçmen karşı ama seçim zamanı sanki göçmenlerin yanında gibi görüntü veriyor. Olumlu demeç vermeye başladı. Göçmenlerle ilgili durum bu kadar vahim. AB de orta direk medya sıkıntısı var. İnsanlar sosyal medyadan haber alabiliyor.  Bu durum ırkçı bir toplum ortaya çıkıyor” diye konuştu.

“SURİYELİLERİN EN BÜYÜK SIKINTISI DİL SORUNU”

NEW-TR Haber muhabiri Mohammad Abdi ise Suriyeli olduğunu ve ve Suriyelilerin Türkiye’de ki en büyük sıkıntısının dil sorunu olduğunu söyledi.

Mohammad Abdi,          ben Suriyeliyim ve 2003 yılında Türkiye’ye geldim. İlk geldiğimde dil sorunu çok yaşadım. İlk öğrendiğim Türkçe kelime “Ben Türkçe bilmiyorum” oldu. Türkiye’de başka hiç sıkıntı yaşamadım. Herkes bana çok yardımcı oldu. Bana dil öğrettiler. Türkiye mülteci konusunda çok alışık bir yer. Çeçenistan, Bosna Hersek, Balkanlar, Bulgaristan, Irak, İran, Suriye gibi her ülkeden göç geçmiş. Sığınılmış Türkiye’ye. Mültecilere geçmişten beri alışık. Sadece Suriyeliler akın halinde gelince ve çok sayıda gelince sıkıntılar oldu. Buraya gelenler artık buranın vatandaşı oldu. Burada iş kurdu, alıştı. Suriyeliler siyasette politikaya alet edildi. Ama 1 yıldır Türk vatandaşı ile Suriye vatandaşı arasında bir sorun yaşanmıyor” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE’DE SIĞINMACILARA YÖNELİK ALGI NEDEN OLUMSUZ?

5 ayrı bölge ve yerde gerçekleştirilen ve finali yapılan Medyada göç ve mülteciler konferansı sonu yapılan açıklamaların sonucu şöyledir?

Hrant Dink Vakfı’nın medya gözlem raporları ile uluslararsı araştırma şirketi IPSOS’un Türkiye dâhil 25 ülkeden insanla görüşerek oluşturduğu mülteci krizine toplumların bakışı araştıran çalışması, sığınmacılara yönelik medyada ve toplumda oluşan olumsuz algının nefret söylemi ve ayrımcılıkla sonuçlandığına işaret ediyor. Medya’da nefret söylemi raporunda 4 aylık incelemede 1972 haber ve köşe yazısında 48 farklı ulusal, etnik ve dini grup hakkında 2466 nefret söylemi içeriği bulundu.

Suriyeli sığınmacılar;

-          Sistematik olarak cinayet, hırsızlık, taciz gibi kriminal olaylarla anıldı.

-          Güvenlik sorunları ve terörle özleştirildi.

-          Olumsuz ekonomik gidişatın ve işsizliğin sorumluları olarak gösterildi.

-          Türkiye’nin demografik yapısına yönelik bir tehdit olarak ve genel olarak bir rahatsızlık ve gerginlik kaynağı olarak etiketlendirildi.

-          Özellikle Suriyeli kadın sığınmacılar, aileye ve topluma yönelik bir tehdit olarak sunuldu.

Konferansa moderatör olarak Dış ilişkiler ve enformasyon Müdürü ve sözcü Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Selin Ünal, Toplumsal cinsiyet Uzmanı, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu UNFPA Bora Özbek, Birleşmiş Milletler Çocuklara yardım fonu ve İletişim Bölümü Başkanı Sema Hosta katıldı.  Konferans sonunda katılımcılara mülteci çocukların yaptığı ebru sanatı ile yapılmış olan tablo hediye edildi. 



 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.