Devlet adamı ve siyasetçi Halil Şıvgın, "Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye'nin nüfusu 10 milyon civarındaydı. Bugün 70 milyon arttırarak 80 milyona geldi. 80 milyonluk ülke bölgede yine barışın ve istikrarın teminatı olacak, kalkınmanın öncüsü olacak, bölge barışının da teminatı olacak. Çok yakın bir gelecekte bu günlere geleceğiz. Biz inanıyoruz ki Türkiye tekrar dünyada layık olduğu yere oturacak" dedi.
Haber Giriş Tarihi: 19.05.2018 13:41
Haber Güncellenme Tarihi: 19.05.2018 13:41
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.gazetebursa.com.tr/
3 dönem milletvekili ANAP kurucusu, Sağlık Eski Bakanı, Türk Dünyasında Demokrasiyi Geliştirme Vakfı Başkanı, Türkiye için umut, krizden çıkış, yeniden yapılanma ve Başkanlık sistemi eserlerinin yazarı, Devlet adamı ve siyasetçi Halil Şıvgın, "Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye'nin nüfusu 10 milyon civarındaydı. Bugün 70 milyon arttırarak 80 milyona geldi. 80 milyonluk ülke bölgede yine barışın ve istikrarın teminatı olacak, kalkınmanın öncüsü olacak, bölge barışının da teminatı olacak. Çok yakın bir gelecekte bu günlere geleceğiz. Biz inanıyoruz ki Türkiye tekrar dünyada layık olduğu yere oturacak" dedi. Sağlık eski Bakanı Halil Şıvgın ile dünden bu güne neler yaşandığına ve gelecekle ilgili görüşleri üzerine sohbet ettik.
B.BARAK: Kendinizden bahseder misiniz?
H. ŞIVGIN: 1950 yılında Ankara'da doğdum. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. 20 Mayıs 1983 yılında Turgut Özal'ın önderliğinde kurulan Anavatan Partisi'nin 37 kurucusu arasında yer aldım. Uzun müddet Turgut Özal'ın yardımcısı olarak görev aldım. Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hale Şıvgın ile evliyim. Ayşe Lale, Zeynep Merve ve Hasan Ali adında 3 çocuğum var.
B. BARAK: Hangi makamlarda görev aldınız?
H. ŞIVGIN: Anavatan Partisi (ANAP) kurucusu Uzun yıllar Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın yardımcısı, 1983-1987 ve 1991 yılında Ankara Milletvekili, TBMM - AET komisyonu üyesi. Türk- Çin dostluk Grubu Başkanı, 1989-1992 yıllarında Sağlık Bakanlığı yaptım. Kurucusu olduğum Türk Dünyasında Demokrasiyi Geliştirme Vakfı Başkanı olarak halen devam etmekteyim.
B. BARAK: Şu an yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
H. ŞIVGIN: Ben şuanda ne milletvekili nede Bakanım. Ama çalışmalarıma ara vermeden devam ediyorum. Ankara'da sivil toplum örgütleri bir araya geldiler beni de başlarına getirdiler. Ankara sivil toplum örgütleriyle topluca Ankara'nın sorunlarını çözmek için çalışıyoruz. 7- 8 ay önce yaptığım bir toplantıda Ankara'da bir Hacı Bayramı Veli Üniversitesi kurmak teklifini ortaya attık. Bu proje üzerinde çalışıyoruz. Teklifimizi ve projemizi hükümetimizle paylaştık. Ciddiye alında ve teklifimizin kısa bir süre içerisinde meclisten geçti ve kanun çıktı. Böylece Ankara'da bir Hacı Bayramı Veli Üniversitesi kuruluşu tamamlandı. Cumhurbaşkanının imzasından geçince resmen bitmiş olacak. Bu proje çok güzel bir olay. Ben şuanda herhangi bir partiyle siyasi bir bağım yok. Ama yaptıkları her iyi faaliyete destek olmaya çalışıyoruz.
B. BARAK: Türkiye'nin durumunu değerlendirir misiniz?
H. ŞIVGIN: Türkiye'nin şuan en çok ihtiyacı olan şey birlik ve beraberlik. Türkiye'nin huzur ve barışa ihtiyacı var. Bizim insanlarımız huzur ve barışı hak ettiler. Benim ailem Balkan savaşıyla başlayan ve Milli Mücadeleyle biten süreçte büyük kayıp verdi. Bir tek içlerinde dedem sağ kaldı. Eğer dedemde gitseydi biz yoktuk şuanda. Bu kadar büyük fedakarlığın sonunda geldiğimiz bir ülke var. Bu ülkeye hepimizin sahip çıkması lazım. Şu anda 80 milyonluk bir Türkiyeliyiz. Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye'nin nüfusu 10 milyon civarındaydı. Bugün 70 milyon arttırarak 80 milyona geldi. 80 milyonluk ülke bölgede yine barışın ve istikrarın teminatı olacak, kalkınmanın öncüsü olacak bölge barışının da teminatı olacak. Çok yakın bir gelecek. Ben inanıyorum ki, Türkiye tekrar dünyada layık olduğu yere oturacak. Çünkü ben Çin'e ilk defa gittiğimde Oğuz Ata'nın Çin işlerine kadar ilerlediği ve orda mezarlar yapıldığını söylediler. Kaşgar'da o mezarlarda bulunan bir şey var 2023. Ve 2023’ ü kimse çözemiyordu. Bizim Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü ama orda ki yorumlar şöyle. 2023 tekrar Türklerin şahlanarak dünya hakimiyeti kuracakları dünyaya barış ve huzur getirecekleri bir yılın başlangıcı olarak görülüyor. Bende buna inanıyorum.
B. BARAK: Türkiye sürekli dışarıdan mülteci ve göç yaşıyor bu konu hakkında ne söyleyeceksiniz?
H. ŞIVGIN: Biz Türkler dünyada barışın ve huzurun teminatıyız. Türkler kurdukları bütün devletlerde hiçbir ülkenin diline dinine karışmamıştır. Zulmetmemiştir. Bu Türkiye olarak bizim özelliğimizdir. Osmanlı'da böyleydi. Eğer Osmanlı dillerle, dinlerle uğraşsaydı bugün Balkanlarda tek dil kalmazdı. Tek dinde İslam olurdu. Bugün Balkanları biz nasıl aldıysak, öyle geri verdik ama tekrar bize gelecekler. Biz sizle beraber olmak istiyoruz diyecekler. Bizden ayrılan bütün ülkeler koşa koşa bize gelecekler. Suriye'den kaçanlar buraya geldi. Irak'tan kaçanlar buraya geliyor. Biz büyük milletiz. Büyük milletin insanlarıyız bundan gurur duyuyorum.
BAŞKANLIK SİSTEMİ ÜZERİNE….
Gündem Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri… Bu konu ile meşgul olduğundan dolayı, Başkanlık sistemini bundan yıllar önce 1997 yılında bu konu üzerine tezini hazırlayan hatta kitabını büyük bir cesaret ile yayınlayan Halil Şıvgın’a başkanlık sistemini sorduk. Şıvgın, "Bizim bahsettiğimiz Başkanlık Sistemi devlet başkanının halk tarafından iki tur ile seçildiği bir sistemdir” dedi ve bundan 21 sene önce hazırladığı başkanlık sistemini anlattı:
- En az yüzde 50 oy almalıdır. Birinci turda yüzde 50 oyun üzerine çıkarsa birinci turda seçilmiş olur. Eğer birinci turda yüzde 50 oy alamazsa ikinci turda en çok oyu alan iki adayın katılarak bunlardan birinin yüzde 50 oy almasını sağlayan bir sistem.
- Anayasa'da değişiklik yapılması lazım…
- Başkanın görevlerinin tanımlanması lazım…
- Meclisin görev ve yetkilerinin yeniden düzenlenmesi lazım… Başkanlık sistemine geçiyoruz demek ile olmaz .
- Şuan yani parlamenter sistemde milletvekilleri genel başkana ters düşmeme politikası uygulamak zorundalar. Genel Merkezleri kabul ediyorsa milletvekilleri kabul eder. Başkanlık sistemi gelirse Tayyip Erdoğan’ın diktatör olacağından korkuyorlar. Sistemi iyi kurarsanız böyle bir şey olmaz.
- Benim başkanlık sistemim ile AK Partinin Başkanlık Sistemi farklı. Mesela AK Parti, “Başkanın mecliste fesih yetkisi olsun diyor” Hayır olamaz… Başkan meclisi fesih edemez.
- Yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olmasını sağlamak lazım. Meclis’ten hükümet çıkartılma modeline son veriyorsunuz. Yasamayı yürütmeden ayırıyorsunuz. Yürütmeden başkan sorumlu olacak. Yürütme devam ederken mecliste yasama görevini yerine getirecek ve Başkanı denetleyecek.
- Birbirleriyle denge yani fren sistemini kuracaklar. Bizim halkımız çok partili siyasete geçildiğinden beri önüne ne zaman sandık konulursa hep doğru karar vermiştir. Halkın iradesine her zaman saygı duymak lazım… AK Parti’nin eleştirilecek yanları da var. Ama her yaptığı da yanlış değil ki… Muhalefetin de aynı şekilde. Medya özgürlüğü ve basın özgürlüğü çok önemli kanaatlerin olgunlaşmasında tarafsız ve bağımsız medyanın olması lazım. Bunun sistemini kurmak lazım. Araştırarak uygun olan sistemi hayata geçirmek lazım
AMERİKA’DA BAŞKANLIK SİSTEMİ
-Dünyada en iyi uygulama Amerika’da… Çift meclis var çünkü devletler bir araya geldiler, birleşik devletleri kurdular. Federal yapı ortaya çıktı.
- Her devlet kendisi bir defa kendi sistemi içinde seçiliyor. Valiyi seçiyorlar. Oradaki seçilen vali aslında federal devlet olmadan önceki başkanın yerinde... Başkan olmadığı için vali seçiyorlar.
- Bizde valinin seçilmemesi lazım, belediye başkanı seçilir. Vali devletin doğrudan doğruya atayacağı bir kişi olması lazım, devleti temsil edecek yetkidedir. Seçimin içine valide girecek olursa o zaman belediye başkanı ile vali çatışır.
- Bizde tek meclis olması lazım… Seçimde dar bölge iki tur seçim ile gelinmesi lazım.
- Başkanlık sisteminde bakanların milletvekili olmaması lazım... Milletvekillerinden bakan yapabilirsiniz o zaman milletvekilliğinden istifa etmesi lazım. İki görevin bağdaşmaması lazım…
- Amerika’da bakanlar bir kurul oluşturmazlar. Onlar Başkan'ının sekreteridirler. Onlar başkana karşı sorumludurlar ve onu güçlendirirler. Meclise karşı sorumlu değillerdir. Meclisten onay almayı şart koşmuşlardır.
- Benim savunduğum sistem de başkan iki turlu, dar bölge milletvekilleri de tek çıkması lazım. Tek milletvekillerini seçmediğimiz takdirde milletvekilleri üzerinde partinin hegemonyası hakimiyeti başlıyor. O zaman milletvekili halkın temsilcisi olamıyor. İkincisi ne kadar dar bölge yapabilirsek o zaman seçilen kişi seçenleri tanıyor.
- Başkanlık sisteminin Amerika dışında uygulanamamasının sebebi halkın kültürü ile alakalı. Güney Amerika’da var. Onlara başkancı sistem dememiz lazım. Onlar doğrudan doğruya diktatörlüğü hedef almışlar.
ÖZAL’LI YILLARDAN ERDOĞAN’LI YILLARA BAŞKANLIK SİSTEMİ
-Biz Özal ile başkanlık sistemini konuştuk. 6 Kasım 1983 döneminde yüzde 45 oy alarak tek başımıza iktidara geldik. Bundan sonra 6 ay geçmeden belediye seçimi yaptık. Bu belediye seçiminde -en başarılı olduğumuz dönemde - yüzde 50’ye ulaşmamız gerekirken oyumuz yüzde 40’a geriledi. Her seçimde 5 puan kaybetsek bundan sonra yapılacak ilk milletvekilliği seçiminde yüzde 35’e, 30'a düşecek. Milletvekilliği seçiminde 25’e düşecek dedim. Buna düşersek koalisyon olacak. Koalisyonda istikrarı bozuyor. Bizim dönemden sonra koalisyon ile idare edildi. Eksi 9 kalkınma hızımız AK Parti'ye devredilirken geldi. Türkiye koalisyon görmemeli, gelişme ve kalkınma hızını sağlayamaz. Siyasi istikrara ihtiyaç var.
- Mesela İngiltere’de Thatcher 20 yıla yakın devam etti. Almanya’da Kohl ’da 10 - 15 sene devam ettirdi. Japonya’da 30 sene liberal parti koalisyonu vardı. 30 yılda Japonya’yı Dünyanın en ünlü ülkelerinden biri haline getirdi. Bunlar şunu gösteriyor istikrar olmadan siyasi kalkınma olmuyor.
- Amerikalılar bu işi o kadar güzel yapmışlar ki; başkanın diktatörlüğe gitmesini önlemek açısından denge sistemi kurmuşlar. Başkan tek başına hakim olamıyor. Başkanın icraat yapabilmesi için kanuna ihtiyacı var. Kanunu meclis çıkarıyor. Mecliste bir icraat yapmak istediğinde onun kanunu da başkan onaylıyor.
- Özal’la bahsettiğim zaman, bana Cumhurbaşkanlığı olduğu bir dönemde başkanlıktan bahsedilmez dedi. Ama dar bölge önerime ise arkadaşlar itiraz ettiler. Bölge darlaştıkça seçilme şanslarının azaldığını düşünüyorlar. Aynı olayı şuan AK Parti yaşıyor. Milletvekilleri itiraz ettikleri için gündemden çektiler.
Bizim buradaki amacımız yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olması ve denetimin olması. Yeni gelen iktidar bir önceki iktidarı denetleyebiliyor.
- Özal’ın Çankaya köşküne çıkmasını en çok arzu edenlerden birisiydim. Çankaya köşküne çıktığında ANAP istenilen seviyede çalışmadı. Biz orada tecrübesizlik yaşadık. Bunu şuanda AK Parti yaşamıyor. Ama Tayyip Erdoğan’ında, AK Parti’nin de yaşayacağı bir süreç gelecek. O süreç çok uzakta değil.
TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK SİSTEMİ UYGULANABİLİR Mİ?
- Hem siyasi istikrarı hem de gelişmeyi sağlaması açısından başkanlık sistemi bizim yapımıza uygun bir yapı.
- Başkanlık sistemine girersek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gücü yarı yarıya daha azalacak. Ama Türkiye sağlıklı bir sisteme girecek ve gelişmenin önü açılacak. İstikrar sağlanacak, yeni yüzler gelecek siyasete.
-Türkiye’ye başkanlık sistemi gelirse parçalanmaz. Mevcut sistemle de Türkiye’yi parçalayabilirsiniz. PKK olayı bizim zamanımızda 1984’te başladı. Biz bir inceleme yaptık arkasında uluslararası güçler var Türkiye’yi sıkıştıracaklar, onu anladık. Özal Atatürk Barajının temelini attıktan sonra olay çıktı. Bu Türkiye’nin büyümesine engel olmak için önüne konulmuş bir setti. Çözmek için çok çalıştı. Ölmeden önce bile barışı çözmek için çalışmalar yaptı. Türkiye şuan tüm çevresi kuşatılmış durumda. Türkiye’nin ciddi açılımlara gitmesi lazım...
- Başkanlık sistemindeki mekanizmayı kurmazsanız Türkiye için felaket olur. Türk tipi Başkanlık sistemi kurabiliriz.
- Türkiye üniter bir devlet, bu yapıyla oynarsak ülkeye büyük kötülük ederiz. Bu ülkenin kuruluş şekli üniter… Dar bölge iki turlu seçim sistemi olursa milletvekili güçlü olacak. Yöresinin, bölgesinin ihtiyacına yönelik teklifi verebilecek.
BARAJ KALDIRILMALI MI?
Başkanlık Sistemi gelirse baraj kendiliğinden kalkmış olacak. Ben Tansu Çiller döneminde bir teklifim vardı. Yüzde 1 oy alan bir partinin meclise 1 milletvekili getirebilmeli dedim. Yüzde 5 oy alan birinin 5 milletvekili ile meclise girmeli.
‘CUMHURBAŞKANININ FRENLEMECİSİ YOK’
- Şu an Cumhurbaşkanımız hala başbakanmış gibi konuşuyor. Şuan bir adım geri çekilmesi lazım. Çalışıyor, çalışkanlığına diyecek bir şey yok. Bazı tepkilerinin frenlemesi lazım, yanında frenlemecisi yok. Mesela Özal’a doğru olan fikri samimiyetiniz ile anlattığınızda ikna olurdu.
‘1950’DEN BU TARAFA ERDOĞAN'A KADAR PARTİSİNE HAKİM OLMUŞ HİÇBİR LİDER YOK’
- 1950’den bu tarafa partisine Erdoğan kadar hakim olmuş hiçbir lider yok. Ne Menderes, ne Demirel, ne Özal, ne Erbakan hakim olmadı. Ama Erdoğan bunu bedavadan yapmıyor. Günde neredeyse 20 saat çalışıyor. Ekibi var. Ama yeterli değil Erdoğan’a fikirlerini söyleyecek cesaretlerimi yok onu anlamıyorum. Aykırı fikir söyleyemiyorlar.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
TÜRKİYE BARIŞIN VE İSTİKRARIN TEMİNATI OLACAK!
Devlet adamı ve siyasetçi Halil Şıvgın, "Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye'nin nüfusu 10 milyon civarındaydı. Bugün 70 milyon arttırarak 80 milyona geldi. 80 milyonluk ülke bölgede yine barışın ve istikrarın teminatı olacak, kalkınmanın öncüsü olacak, bölge barışının da teminatı olacak. Çok yakın bir gelecekte bu günlere geleceğiz. Biz inanıyoruz ki Türkiye tekrar dünyada layık olduğu yere oturacak" dedi.
3 dönem milletvekili ANAP kurucusu, Sağlık Eski Bakanı, Türk Dünyasında Demokrasiyi Geliştirme Vakfı Başkanı, Türkiye için umut, krizden çıkış, yeniden yapılanma ve Başkanlık sistemi eserlerinin yazarı, Devlet adamı ve siyasetçi Halil Şıvgın, "Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye'nin nüfusu 10 milyon civarındaydı. Bugün 70 milyon arttırarak 80 milyona geldi. 80 milyonluk ülke bölgede yine barışın ve istikrarın teminatı olacak, kalkınmanın öncüsü olacak, bölge barışının da teminatı olacak. Çok yakın bir gelecekte bu günlere geleceğiz. Biz inanıyoruz ki Türkiye tekrar dünyada layık olduğu yere oturacak" dedi. Sağlık eski Bakanı Halil Şıvgın ile dünden bu güne neler yaşandığına ve gelecekle ilgili görüşleri üzerine sohbet ettik.
B.BARAK: Kendinizden bahseder misiniz?
H. ŞIVGIN: 1950 yılında Ankara'da doğdum. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. 20 Mayıs 1983 yılında Turgut Özal'ın önderliğinde kurulan Anavatan Partisi'nin 37 kurucusu arasında yer aldım. Uzun müddet Turgut Özal'ın yardımcısı olarak görev aldım. Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hale Şıvgın ile evliyim. Ayşe Lale, Zeynep Merve ve Hasan Ali adında 3 çocuğum var.
B. BARAK: Hangi makamlarda görev aldınız?
H. ŞIVGIN: Anavatan Partisi (ANAP) kurucusu Uzun yıllar Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın yardımcısı, 1983-1987 ve 1991 yılında Ankara Milletvekili, TBMM - AET komisyonu üyesi. Türk- Çin dostluk Grubu Başkanı, 1989-1992 yıllarında Sağlık Bakanlığı yaptım. Kurucusu olduğum Türk Dünyasında Demokrasiyi Geliştirme Vakfı Başkanı olarak halen devam etmekteyim.
B. BARAK: Şu an yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
H. ŞIVGIN: Ben şuanda ne milletvekili nede Bakanım. Ama çalışmalarıma ara vermeden devam ediyorum. Ankara'da sivil toplum örgütleri bir araya geldiler beni de başlarına getirdiler. Ankara sivil toplum örgütleriyle topluca Ankara'nın sorunlarını çözmek için çalışıyoruz. 7- 8 ay önce yaptığım bir toplantıda Ankara'da bir Hacı Bayramı Veli Üniversitesi kurmak teklifini ortaya attık. Bu proje üzerinde çalışıyoruz. Teklifimizi ve projemizi hükümetimizle paylaştık. Ciddiye alında ve teklifimizin kısa bir süre içerisinde meclisten geçti ve kanun çıktı. Böylece Ankara'da bir Hacı Bayramı Veli Üniversitesi kuruluşu tamamlandı. Cumhurbaşkanının imzasından geçince resmen bitmiş olacak. Bu proje çok güzel bir olay. Ben şuanda herhangi bir partiyle siyasi bir bağım yok. Ama yaptıkları her iyi faaliyete destek olmaya çalışıyoruz.
B. BARAK: Türkiye'nin durumunu değerlendirir misiniz?
H. ŞIVGIN: Türkiye'nin şuan en çok ihtiyacı olan şey birlik ve beraberlik. Türkiye'nin huzur ve barışa ihtiyacı var. Bizim insanlarımız huzur ve barışı hak ettiler. Benim ailem Balkan savaşıyla başlayan ve Milli Mücadeleyle biten süreçte büyük kayıp verdi. Bir tek içlerinde dedem sağ kaldı. Eğer dedemde gitseydi biz yoktuk şuanda. Bu kadar büyük fedakarlığın sonunda geldiğimiz bir ülke var. Bu ülkeye hepimizin sahip çıkması lazım. Şu anda 80 milyonluk bir Türkiyeliyiz. Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye'nin nüfusu 10 milyon civarındaydı. Bugün 70 milyon arttırarak 80 milyona geldi. 80 milyonluk ülke bölgede yine barışın ve istikrarın teminatı olacak, kalkınmanın öncüsü olacak bölge barışının da teminatı olacak. Çok yakın bir gelecek. Ben inanıyorum ki, Türkiye tekrar dünyada layık olduğu yere oturacak. Çünkü ben Çin'e ilk defa gittiğimde Oğuz Ata'nın Çin işlerine kadar ilerlediği ve orda mezarlar yapıldığını söylediler. Kaşgar'da o mezarlarda bulunan bir şey var 2023. Ve 2023’ ü kimse çözemiyordu. Bizim Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü ama orda ki yorumlar şöyle. 2023 tekrar Türklerin şahlanarak dünya hakimiyeti kuracakları dünyaya barış ve huzur getirecekleri bir yılın başlangıcı olarak görülüyor. Bende buna inanıyorum.
B. BARAK: Türkiye sürekli dışarıdan mülteci ve göç yaşıyor bu konu hakkında ne söyleyeceksiniz?
H. ŞIVGIN: Biz Türkler dünyada barışın ve huzurun teminatıyız. Türkler kurdukları bütün devletlerde hiçbir ülkenin diline dinine karışmamıştır. Zulmetmemiştir. Bu Türkiye olarak bizim özelliğimizdir. Osmanlı'da böyleydi. Eğer Osmanlı dillerle, dinlerle uğraşsaydı bugün Balkanlarda tek dil kalmazdı. Tek dinde İslam olurdu. Bugün Balkanları biz nasıl aldıysak, öyle geri verdik ama tekrar bize gelecekler. Biz sizle beraber olmak istiyoruz diyecekler. Bizden ayrılan bütün ülkeler koşa koşa bize gelecekler. Suriye'den kaçanlar buraya geldi. Irak'tan kaçanlar buraya geliyor. Biz büyük milletiz. Büyük milletin insanlarıyız bundan gurur duyuyorum.
BAŞKANLIK SİSTEMİ ÜZERİNE….
Gündem Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri… Bu konu ile meşgul olduğundan dolayı, Başkanlık sistemini bundan yıllar önce 1997 yılında bu konu üzerine tezini hazırlayan hatta kitabını büyük bir cesaret ile yayınlayan Halil Şıvgın’a başkanlık sistemini sorduk. Şıvgın, "Bizim bahsettiğimiz Başkanlık Sistemi devlet başkanının halk tarafından iki tur ile seçildiği bir sistemdir” dedi ve bundan 21 sene önce hazırladığı başkanlık sistemini anlattı:
- En az yüzde 50 oy almalıdır. Birinci turda yüzde 50 oyun üzerine çıkarsa birinci turda seçilmiş olur. Eğer birinci turda yüzde 50 oy alamazsa ikinci turda en çok oyu alan iki adayın katılarak bunlardan birinin yüzde 50 oy almasını sağlayan bir sistem.
- Anayasa'da değişiklik yapılması lazım…
- Başkanın görevlerinin tanımlanması lazım…
- Meclisin görev ve yetkilerinin yeniden düzenlenmesi lazım… Başkanlık sistemine geçiyoruz demek ile olmaz .
- Şuan yani parlamenter sistemde milletvekilleri genel başkana ters düşmeme politikası uygulamak zorundalar. Genel Merkezleri kabul ediyorsa milletvekilleri kabul eder. Başkanlık sistemi gelirse Tayyip Erdoğan’ın diktatör olacağından korkuyorlar. Sistemi iyi kurarsanız böyle bir şey olmaz.
- Benim başkanlık sistemim ile AK Partinin Başkanlık Sistemi farklı. Mesela AK Parti, “Başkanın mecliste fesih yetkisi olsun diyor” Hayır olamaz… Başkan meclisi fesih edemez.
- Yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olmasını sağlamak lazım. Meclis’ten hükümet çıkartılma modeline son veriyorsunuz. Yasamayı yürütmeden ayırıyorsunuz. Yürütmeden başkan sorumlu olacak. Yürütme devam ederken mecliste yasama görevini yerine getirecek ve Başkanı denetleyecek.
- Birbirleriyle denge yani fren sistemini kuracaklar. Bizim halkımız çok partili siyasete geçildiğinden beri önüne ne zaman sandık konulursa hep doğru karar vermiştir. Halkın iradesine her zaman saygı duymak lazım… AK Parti’nin eleştirilecek yanları da var. Ama her yaptığı da yanlış değil ki… Muhalefetin de aynı şekilde. Medya özgürlüğü ve basın özgürlüğü çok önemli kanaatlerin olgunlaşmasında tarafsız ve bağımsız medyanın olması lazım. Bunun sistemini kurmak lazım. Araştırarak uygun olan sistemi hayata geçirmek lazım
AMERİKA’DA BAŞKANLIK SİSTEMİ
-Dünyada en iyi uygulama Amerika’da… Çift meclis var çünkü devletler bir araya geldiler, birleşik devletleri kurdular. Federal yapı ortaya çıktı.
- Her devlet kendisi bir defa kendi sistemi içinde seçiliyor. Valiyi seçiyorlar. Oradaki seçilen vali aslında federal devlet olmadan önceki başkanın yerinde... Başkan olmadığı için vali seçiyorlar.
- Bizde valinin seçilmemesi lazım, belediye başkanı seçilir. Vali devletin doğrudan doğruya atayacağı bir kişi olması lazım, devleti temsil edecek yetkidedir. Seçimin içine valide girecek olursa o zaman belediye başkanı ile vali çatışır.
- Bizde tek meclis olması lazım… Seçimde dar bölge iki tur seçim ile gelinmesi lazım.
- Başkanlık sisteminde bakanların milletvekili olmaması lazım... Milletvekillerinden bakan yapabilirsiniz o zaman milletvekilliğinden istifa etmesi lazım. İki görevin bağdaşmaması lazım…
- Amerika’da bakanlar bir kurul oluşturmazlar. Onlar Başkan'ının sekreteridirler. Onlar başkana karşı sorumludurlar ve onu güçlendirirler. Meclise karşı sorumlu değillerdir. Meclisten onay almayı şart koşmuşlardır.
- Benim savunduğum sistem de başkan iki turlu, dar bölge milletvekilleri de tek çıkması lazım. Tek milletvekillerini seçmediğimiz takdirde milletvekilleri üzerinde partinin hegemonyası hakimiyeti başlıyor. O zaman milletvekili halkın temsilcisi olamıyor. İkincisi ne kadar dar bölge yapabilirsek o zaman seçilen kişi seçenleri tanıyor.
- Başkanlık sisteminin Amerika dışında uygulanamamasının sebebi halkın kültürü ile alakalı. Güney Amerika’da var. Onlara başkancı sistem dememiz lazım. Onlar doğrudan doğruya diktatörlüğü hedef almışlar.
ÖZAL’LI YILLARDAN ERDOĞAN’LI YILLARA BAŞKANLIK SİSTEMİ
-Biz Özal ile başkanlık sistemini konuştuk. 6 Kasım 1983 döneminde yüzde 45 oy alarak tek başımıza iktidara geldik. Bundan sonra 6 ay geçmeden belediye seçimi yaptık. Bu belediye seçiminde -en başarılı olduğumuz dönemde - yüzde 50’ye ulaşmamız gerekirken oyumuz yüzde 40’a geriledi. Her seçimde 5 puan kaybetsek bundan sonra yapılacak ilk milletvekilliği seçiminde yüzde 35’e, 30'a düşecek. Milletvekilliği seçiminde 25’e düşecek dedim. Buna düşersek koalisyon olacak. Koalisyonda istikrarı bozuyor. Bizim dönemden sonra koalisyon ile idare edildi. Eksi 9 kalkınma hızımız AK Parti'ye devredilirken geldi. Türkiye koalisyon görmemeli, gelişme ve kalkınma hızını sağlayamaz. Siyasi istikrara ihtiyaç var.
- Mesela İngiltere’de Thatcher 20 yıla yakın devam etti. Almanya’da Kohl ’da 10 - 15 sene devam ettirdi. Japonya’da 30 sene liberal parti koalisyonu vardı. 30 yılda Japonya’yı Dünyanın en ünlü ülkelerinden biri haline getirdi. Bunlar şunu gösteriyor istikrar olmadan siyasi kalkınma olmuyor.
- Amerikalılar bu işi o kadar güzel yapmışlar ki; başkanın diktatörlüğe gitmesini önlemek açısından denge sistemi kurmuşlar. Başkan tek başına hakim olamıyor. Başkanın icraat yapabilmesi için kanuna ihtiyacı var. Kanunu meclis çıkarıyor. Mecliste bir icraat yapmak istediğinde onun kanunu da başkan onaylıyor.
- Özal’la bahsettiğim zaman, bana Cumhurbaşkanlığı olduğu bir dönemde başkanlıktan bahsedilmez dedi. Ama dar bölge önerime ise arkadaşlar itiraz ettiler. Bölge darlaştıkça seçilme şanslarının azaldığını düşünüyorlar. Aynı olayı şuan AK Parti yaşıyor. Milletvekilleri itiraz ettikleri için gündemden çektiler.
Bizim buradaki amacımız yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olması ve denetimin olması. Yeni gelen iktidar bir önceki iktidarı denetleyebiliyor.
- Özal’ın Çankaya köşküne çıkmasını en çok arzu edenlerden birisiydim. Çankaya köşküne çıktığında ANAP istenilen seviyede çalışmadı. Biz orada tecrübesizlik yaşadık. Bunu şuanda AK Parti yaşamıyor. Ama Tayyip Erdoğan’ında, AK Parti’nin de yaşayacağı bir süreç gelecek. O süreç çok uzakta değil.
TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK SİSTEMİ UYGULANABİLİR Mİ?
- Hem siyasi istikrarı hem de gelişmeyi sağlaması açısından başkanlık sistemi bizim yapımıza uygun bir yapı.
- Başkanlık sistemine girersek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gücü yarı yarıya daha azalacak. Ama Türkiye sağlıklı bir sisteme girecek ve gelişmenin önü açılacak. İstikrar sağlanacak, yeni yüzler gelecek siyasete.
-Türkiye’ye başkanlık sistemi gelirse parçalanmaz. Mevcut sistemle de Türkiye’yi parçalayabilirsiniz. PKK olayı bizim zamanımızda 1984’te başladı. Biz bir inceleme yaptık arkasında uluslararası güçler var Türkiye’yi sıkıştıracaklar, onu anladık. Özal Atatürk Barajının temelini attıktan sonra olay çıktı. Bu Türkiye’nin büyümesine engel olmak için önüne konulmuş bir setti. Çözmek için çok çalıştı. Ölmeden önce bile barışı çözmek için çalışmalar yaptı. Türkiye şuan tüm çevresi kuşatılmış durumda. Türkiye’nin ciddi açılımlara gitmesi lazım...
- Başkanlık sistemindeki mekanizmayı kurmazsanız Türkiye için felaket olur. Türk tipi Başkanlık sistemi kurabiliriz.
- Türkiye üniter bir devlet, bu yapıyla oynarsak ülkeye büyük kötülük ederiz. Bu ülkenin kuruluş şekli üniter… Dar bölge iki turlu seçim sistemi olursa milletvekili güçlü olacak. Yöresinin, bölgesinin ihtiyacına yönelik teklifi verebilecek.
BARAJ KALDIRILMALI MI?
Başkanlık Sistemi gelirse baraj kendiliğinden kalkmış olacak. Ben Tansu Çiller döneminde bir teklifim vardı. Yüzde 1 oy alan bir partinin meclise 1 milletvekili getirebilmeli dedim. Yüzde 5 oy alan birinin 5 milletvekili ile meclise girmeli.
‘CUMHURBAŞKANININ FRENLEMECİSİ YOK’
- Şu an Cumhurbaşkanımız hala başbakanmış gibi konuşuyor. Şuan bir adım geri çekilmesi lazım. Çalışıyor, çalışkanlığına diyecek bir şey yok. Bazı tepkilerinin frenlemesi lazım, yanında frenlemecisi yok. Mesela Özal’a doğru olan fikri samimiyetiniz ile anlattığınızda ikna olurdu.
‘1950’DEN BU TARAFA ERDOĞAN'A KADAR PARTİSİNE HAKİM OLMUŞ HİÇBİR LİDER YOK’
- 1950’den bu tarafa partisine Erdoğan kadar hakim olmuş hiçbir lider yok. Ne Menderes, ne Demirel, ne Özal, ne Erbakan hakim olmadı. Ama Erdoğan bunu bedavadan yapmıyor. Günde neredeyse 20 saat çalışıyor. Ekibi var. Ama yeterli değil Erdoğan’a fikirlerini söyleyecek cesaretlerimi yok onu anlamıyorum. Aykırı fikir söyleyemiyorlar.
En Çok Okunan Haberler