Kültürel miras aynı toplumdaki insanların ortak geçmişlerini anlatan, tarihi birikimlerini ortaya koyan, soyut ve somut olmak üzere sadece üzerinde bulunduğu toplum ve gelecek kuşaklar için değil tüm insanlık için anlam ifade eden zenginliktir. Kavramından yola çıkarak kültürel değerlerimize değineceğim. Yaşadığımız coğrafya da birçok kültürel değer bulunmaktadır. Bu değerler geçmişimize ışık tutarken; kültürel, sosyal, fiziksel gelişim için ekonomik bir gelir kaynağı olma durumları yanında, ülkeye ve dünyaya güzellikler katmaktadır. O nedenle ki kültürel değerlerin her biri korumalı ve yaşamın içinde sürekli yer alabilmeleri toplumsal bir kural olması gerektiği gibi yasalarca da güvenlikleri kıyamete kadar sağlanmalıdır. Bugün birçok SİT alanı, birçok kültürel miras, birçok coğrafi değer, birçok soyut değer, birçok sanat eseri ve birçok kıymetli şahsiyet tehdit altındadır. Dünyanın her yerinde açıkça ve göz göre göre zarar verildiğini görülmektedir. Bu zararlar öyle büyük ki geri dönüşleri mümkün olmayacak tahribatlar yapılmaktadır. Geçmişe verilen zararların iki temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi savaşlar, ikincisi ise bencilce düşünülen ekonomik nedenler. Bugün dünyada ve ülkemizde bu iki neden ile zarar verilmiş birçok değer bulunmaktadır. Bunlardan en sonucu da Gümüşhane de bulunan 12 bin yıllık olan Dipsiz Göl’dür. Dipsiz Göl de yine birilerin bireysel bencillikleri için yok edilmiş bir yerdir. Sonra ne kadar iyileştirmek için adım atarsanız atın, artık olay bitmiş. Ne kadar SİT alanı ilan ederseniz edin artık o değer gitmiş. Artık korunmanın ve sürdürülebilirliği topyekün öğrenilmesi gereken zamandır. Artık bilinmeli ki geleceği inşa etmek istiyorsak, düne sahip çıkmakla mümkün olacaktır.  Bulunduğumuz ilden yola çıkarak önce Türkiye de sonrada Dünyada bulunan tüm kültürel değerlere sahip çıkılması gerekmektedir. Zaten bunun için de Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme dünyaca ilan edilmiş ve bu sözleşmeye 1983 yılında Türkiye dahil olmuştur. Yani bir şeyleri keşfetmeye gerek yok. Var olan Kültürel değerleri korumak ile ilgili tüm yasal çerçevenin altı doldurulmuş. Tabi korunması isteniyor ve geçmişe ışık tutulsun isteniyorsa! Biz, Türk Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, kültürel tüm değerlerin korunması için toplumsal bilinçlenmeye ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaçla yasal çerçevelere uyularak örnek teşkil edecek ülke olmalıyız. Geçmişimizi korumak bize güç vereceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.  Türkiye kültürel mirasın korunmasının yönetilmesinde ve planlanmasında sürdürülebilir, bütüncül ve katılımcı yaklaşımlara yönelerek, kültürel mirasın korunması ve yaşatılması konularında yeni ve olumlu bir yolda ilerlemelidir. Bu yaklaşımlarla ortaya konan yönetim planları, kültürel mirasın sürdürülebilir kılınmasında ve kültürel miras alanı içerisindeki ve çevresindeki yaşayan insanlar için ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında, alanın ve çevresinin ekosisteminin korunmasında etkili rol oynayacaktır. Kültürel miras yönetim planı toplum tarafından kabul edilebilir olduğu sürece başarılı olacaktır.  Kültürel miras yönetim planı, kültür mirası değerinin fiziki olarak korunması ile beraber kültürel miras değerlerinin toplum tarafından anlaşılması için yol gösterici olmalı ve kültürel miras değerlerinin sosyal ve ekonomik gelişme için, eğitim açısından bilgi kaynağı olarak taşıdıkları önemi işleyerek bu miras alanlarının neden korunması gerektiği konusundaki bilinç artırılmalıdır. Bu saatten sonra geleceğe zarar vermemek için geçmiş değerlere daha fazla zarar vermekten kaçınılmalıdır. Artık bilinmeli ki hiçbir nedenle geçmiş değerlere verilen zarar toplumsal bir suç niteliğindedir. Artık bilinmeli ki geçmişe verilecek her zarar gelecekten hırsızlık olduğudur. Artık bilinmeli ki insanlık suçu olması gerektiği. Geleceği inşa için geçmişimizle yaşamayı her kesim öğrenmelidir…