Hava Durumu

“Müzik, En Büyük Rüşvetsiz Dosttur” (Bedia BARAK)

Haber Giriş Tarihi: 28.04.2016 13:07
Haber Güncellenme Tarihi: 28.04.2016 13:07
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.gazetebursa.com.tr/
“Müzik,  En Büyük Rüşvetsiz Dosttur” (Bedia BARAK)

“Her ortamda sana müzik arkadaşlık yapar. Canın çok sıkkındır, keyiflisindir, hüzünlüsündür müzikle paylaşacak bir şey bulursun. Enstrüman insanın ruh durumunu düzeltir. En büyük rüşvetsiz dosttur. ” Bu sözler Bursa Uludağ Üniversitesi öğretim görevlisi, bağlama sanatçısı, müzisyen, koro şefi. Gençlik Spor Bakanlığı Üniversiteler arası THM Koroları Yarışmasında 7 kez En İyi Şef Ödülüne hak kazanan, Gençlik Spor Bakanlığı Üniversiteler arası THM Koroları Yarışmasında Uludağ Üniversitesi THM Korosu ile Tek Sesli Koro-Çok Sesli Koro-Çalgılarla Toplu İcra-Solo Ses Solo Çalgı dallarında çok sayıda 1.-2. ve 3. Ödüllerin sahibi Yaşar Kemal Alim’e ait.

Bu hafta ki sanat köşemizin konuğumuz Yaşar Kemal Alim ile sanat üzerine olduğu kadar eğitim hakkında da bir çok konuya değindik.

B. BARAK: Kendinizden bahseder misiniz?

Y. ALİM: 1965 Bingöl doğumluyum. Aslımız baba tarafı Tunceli Mazgirt’li. Annem Bingöl’lü yani ortak yapım diyorum ben buna. İlk, Orta ve Lise eğitimimi Bingöl’de tamamladım. 1982 yılında. Açılan yeterek sınavını kazanarak Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü’ne ana çalgı keman, yardımcı çalgı piyano öğrencisi olarak girdim. 1986 yılına değin üniversitenin Türk Halk Müziği (THM) korosunda bağlama sanatçısı olarak görev yaptım. Klasik Batı Müziği eğitimi aldım. Ana çaldığım enstrüman kemandı. 1986 yılından sonra bağlama çalmaya başladım halen devam ediyorum. Dernek ve çeşitli kuruluşlarda THM ve Türk Halk Oyunları (THO) çalışmalarına katıldım. 1986’da yükseköğrenimimi tamamladım. UÜ THM Korosu şefliğine atandım. 1989’da açılan sınavı kazanarak Uludağ Üniversitesin de THM dalında okutman oldum.2015 yılına kadar 30 yıl kadar koro şefliği yaptım. Aynı süreç içerisinde İzmir, İstanbul, Ankara radyosunda ve televizyonlarda programlar, derlemeler, düzenlemeler yaptım. Sürekli konserler verdim. 2001 yılına değin başta Hollanda, İspanya ve Almanya olmak üzere on sekiz ülke ve yirmi iki kentte resital ve konserlere katıldı. 1986’da Bursa Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen Yunus Emre, 1989’da Meşhed-i İbat ve 1999’da O Benim adlı; 2002’de de Bursa Yıldırım Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen Başarımı Karılarıma Borçluyum adlı oyunların müziklerini yaptım. Şuan da Bursa Uludağ Üniversitesi müzik eğitim bölümünde, Türk Halk müziği öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. 

B. BARAK: Müzik ile ilginiz nasıl başladı?

Y. ALİM: Ben aslında profesyonel futbolcuydum. Aynı zaman da kayakçıydım. Ben Bursa’ya ilk 1977 yılında kayak yarışmaları için geldim. Paramız olmadığı için hiç Bursa içine götürmez direk Uludağ’a çıkarır yarıştırır geri götürürlerdi. Bursa’nın bu kadar güzel olduğunu 1982 yılında gördüm.1977 yılında kayak yarışları sırasında sağ ayağımın diz kapağında kırılma ve 4 çatlak oldu. 3 ay ayağım alçıda kaldı. Babam bir bağlama aldı geldi oyalanmam için. O zaman hobi olarak çalıyordum. Bağlamanın benim mesleğim olacağını bilemezdim. Ayağımda ki kırık yüzünden sporu bırakınca bede müziğe yöneldim ve bugünlere kadar geldim. O bağlama benim kaderim oldu.

B. BARAK: Peki, gününüz nasıl geçiyor? Neler yapıyorsunuz?

Y. ALİM:Valla günün nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Uludağ Üniversitesinde hafta da 30 saat derslere giriyorum. Geleneksel Türk Halk Müziği derslerine giriyorum. Bağlamada nota çözümleme dersine giriyorum. Bireysel çalgı derslerine giriyorum. Oda müziği dersine giriyorum. Kendi çalışmalarımı yaptığım bir atölyem var. Atölyemde kendi müzik çalışmalarımı yapıyorum. Öğrenci yetiştiriyorum. Ayrıca Nilüfer Belediyesi Türk Halk müziği korosu ve Bursa Barosu Türk Halk müziği korosunun şefliğini ve çalıştırıcılığını yapıyorum.

B. BARAK: Yeni nesil sanatçılar nasıl, öğrencileriniz yetenekliler mi?

Y. ALİM:Çok yetenekliler. Türkiye’nin her yerinde bilirler, ben nitelikli öğrenci yetiştiririm. Önce onlara kişilik kazandırmaya çalışırım. Mesleki eğitim 2. Planda yer alır. Sanatla uğraşan ya da enstrüman çalan birinin önce duruşuna dikkat etmesi gerekir. Toplum içine girdiğinde daha enstrümanını çalmaya başlamadan önce kişiliğiyle, konuşmasıyla, kıyafetiyle örnek insan olmalı. Bir insan kıyafetiyle karşılanır, konuşmasıyla uğurlanır derler ya bende öğrencilerime her zaman kişilikleriyle ön planda olmaları gerektiğin öneririm. Çok da alçak gönüllü olacaksınız. Genel anlamda öğrencilerimiz, gençlerimiz çok yetenekli. Yetenek ve zekâ kullanıldığı yerle alakalıdır. Çok zekâlısınızdır ama zekânızı iyi yerde kullanmadığınız zaman hiçbir şey ifade etmez. Çok iyi bir kalpazansınızdır. Çıkan paranın 3 gün sonra aynısını basarsınız. Bu yetenek işidir ama yeteneğinizi doğru yerde kullanmamışsınızdır.

B: BARAK: Aileler genelde çocuklarının daha çok para kazanacakları, kolay iş imkanı olabilecek mesleklere yönlendirmek ve okutmak isterler. Sanatsal alanı seçen öğrenciler sevdiği için, gönül verdiği için gelir bu öğretmen olarak sizin için avantaj oluyor mu?

Y. ALİM:Biz dünyanın en zengin coğrafyasında yaşıyoruz. Toprağın üstü ayrı bir bereket, altı ayrı bir bereket. Bizim halkımız çok yetenekli hele gençlerimiz. Dünyanın en genç nüfusuna sahibiz. Bizim hatamız çocuklarımızı küçük yaştan itibaren yetenekleri doğrultusunda kanalize edemiyoruz. Bizde çocuklar değil veliler yarışıyor. Veliler kendilerinin yapmak istediklerini ya da yapamadıklarını çocuklarının yapması için zorluyor. Kendilerini tatmin etmek için baskı uyguluyorlar. Herkes çocuğunun Mühendis, Vali, Kaymakam, Müfettiş olmasını istiyor ama kimse çocuğunun görsel sanatlara ya da müzik ile uğraşmasını istemiyor?

B.BARAK: Bunun eğitim sistemiyle ya da iş imkânsızlığıyla alakası var mı?

Y. ALİM:Eğitim sistemi bu ülkede enzim bir şekilde hukukta, sağlıkta, eğitim de değişime bile değil devrime gidilesi durumunda. Devrim gerçekleşmediği takdirde, ülkede yetişen beyin kalitesinde her geçen gün düşüş olacaktır. Biz nitelikli insanlarımızı Amerika’ya, Avrupa’ya kaptırmak zorunda kalacağız. Biz dışarıya eleman gönderdiğimiz zaman çok ilginçtir bununla övünmeye başladık. Hâlbuki biz beyin göçüne sebebiyet verdik. İyi insanımızı, kaliteli insanımızı her anlamda kaçırıyoruz. Son yıllarda Türkiye’de kemancı, piyanist, orkestra şefi yetişmiyor. Kompozitör yetişmiyor. Bağlama çalan yetişmiyor. Çalan çok ama nitelikli çalan yetişmiyor.

B. BARAK: Neden nitelikli sanatkârlar yetişmiyor?

Y. ALİM:İnsanlar artık kolaycılığı seçiyorlar. Biran önce ben öğrendiğim işi ekonomik geliri olacak işe döndürmek zorundayım diye düşünülüyor. Herkeste bir hayat kaygısı oluştu. Bu bir devlet politikasıdır ve bu politika düzelmediği sürece düzelmez.

B. BARAK: Çözüm nedir?

Y. ALİM:Siz sağlıkta, eğitimde, hukukta, kültürde devrim yapmadığınız sürece düzelmez. Görsel sanatların sağlıkla ne alakası var derseniz ben de sağlıksız bir insana keman nasıl öğreteceksiniz derim. Mutsuz bir insana enstrüman çalarak mutlu olmayı nasıl öğreteceksiniz derim. Nitelikli bir izleyici toplumunu nasıl toplayacaksınız? Nitelikli izleyici, nitelikli sanatçıyla olur. Gerçek anlamda bilinçli olarak gelen izleyicinin eleştirici benim için yol gösterici olur. Örneğin: 1940 ve 1950 yıllarında İstanbul’da yurttan sesler topluluğunun vermiş olduğu konserde, biletleri aylar öncesinden tükenirmiş. İnsanlar en temiz kıyafetlerini giyip konsere gidermiş. Konser bitince de biletin arkasına notlar alırlarmış. Yozgat Sürmene’si doğru çalınmadı, Arguvan ağası bir uzun hava okudu ama yanlış okudu. Böyle bir dinleyiciye icra yapan bir şefi, bir solisti ya da bağlama sanatçısını düşünebiliyor musunuz? Hep dikkat etmek zorundasınız. Tabiri caizse,  karşında yapacağın yanlışı yutturabileceğin bir kitle yok. Şimdi herkes tribünlere oynuyor. 2 dörtlük, 4 dörtlük güncel havalarla oyun havalarıyla, koro yapmak, çalıştırmak marifet haline geldi.

B. BARAK: Engellileri bile müzikle tedavi ediyorlar. Konuşamayan engelli şarkı söyleyebiliyor. Sağlık açısından da çok önemli bir yer tutuyor mu müzik?

Y. ALİM:Edirne’yi bilir misiniz? Yüzyıllar önce saray içinde, Osmanlı döneminde kurulmuş, müzikle tedavi hastanesi vardır. Hangi hastalığa hangi müziğin iyi geldiği kapısında yazar. Bizim şimdi elimizde böylesine güzel bir örnek varken, orayı müze olarak kapatılmışken, bizim böyle bir hastanemiz var mı?

B. BARAK: Ailelere öneriniz nedir?

Y. ALİM:Aileler çocuklarının üzerinden pirim yapmaktan vaz geçecekler. Çocuklar yarışmıyor, aileler yarışıyor. Çocuk 6 yaşından sonra ilkokuldan üniversiteye kadar, bitmiyor. Sınav dönemi bu memlekette hiç bitmiyor. Çocuklar sürekli dershanelere gönderiliyor. Sürekli sınava hazırlanılıyor. Dünyanın parası bu yolda harcanıyor. Bu yarışta bir tanesi de çıkıpta Mars’a neden bir Türk çıkmadı diye sorgulamıyor. Bu eğitim sistemiyle biz bu çocukları neden iyi yerlere gönderemedik diye hiç sorgulamadık. Aziz Sancar bilim adamımız Amerika’da. Biz buradan onunla övünüyoruz ama neden bu ödülü bu başarıyı, bu buluşu kendi ülkesinde alamıyor diye sorgulamıyoruz. Burada reddedilen projeler Avrupa’da ilk 3 e giriyor. Ailelerin bunu düşünmesi lazım. Çok para harcamak özel okullara, dershanelere göndermekle nitelikli insan yetiştiremezsiniz. Kuş gördüğü yuvayı yapar. Çocuk kaşık tutmaktan, okumaya, konuşmaktan, sorumluluk sahibi olmayı her şeyi bilmez denilen ilk 6 yaşında aileden eğitim alıyor. Aileler kendi yarışıyor, çocuk aileden aldığıyla devam ediyor.

B. BARAK: Türkiye’nin sanata olan ilgisi nasıl?

Y. ALİM:Eller havada olunca çok iyi. Çok renkli bir toplumuz, çok keyifli bir toplumuz biz. Politikalarımızdan dolayı biz bu keyfimizi, renkliliğimizi yaşayamadık. Bizde ki ritim duygusu, müzik duygusu, oyun duygusu dünyanın hiçbir yerinde yok. Ben 15 yıl sürekli Bakanlık tarafından görevli olarak Avrupa’ya gittim geldim. Bizim ritimlerimizi duyduklarında şaşırıyorlardı. Bizde düğünde oynamayanı ayıplarla yüzde 80 güzel oynuyordu. Bu kadar güzel, renkli bir topluma yazık değil mi? Elimizde ki cevherleri kullanmayı bilmiyoruz. Bizim neden senfonik orkestramız ve her ilde senfonimiz olmasın? Dünya çapında enstrümancılarımız olmasın?

B: BARAK: Devletin sanata verdiği destek yeterli mi?

Y. ALİM:Hiç yok.

B. BARAK: Güzel sanatlardan olan gençlerimiz hangi işi yapacaklar?

Y. ALİM:Anadolu lisesi bölümü ağırlıklı öğrenci potansiyeline sahibiz. Her yık 40 öğrenci 4 bölümde 160 öğrenci mezun ediyoruz. Yetenek sınavıyla alıyoruz 4 yıl eğitimleri sürüyor. Başlar başlamaz, 4 yıl sonra okul bitince ben ne yapacağım kaygısı yaşamaya başlıyorlar. Hemen KPSS kurslarına gitmeye başlıyorlar. Çünkü bizim çocuklarımız güzel sanatlar bölümü okudukları için matematik, edebiyat, coğrafya dersi görmüyor müzik ağırlıklı derler görüyor. KPSS sınavı bu derslerle ağırlıklı olduğu için çocuklar sıfırdan bu eğitimi alıp sınava hazırlanıyorlar. Ne kadar iyi enstrüman çalarsa çalsın, derslerinin 100 olması ekstra bir puan getirmeyecek. Bu nedenle enstrümanı ikinci plana atarak KPSS hazırlanıyor. İşin garip tarafı bu ülkede herkes haklı.Okulu bitiren çocuklar eğlence merkezlerinde çalgıcılık yapıyor. İş imkânı bulamıyor. Bu çocuklar gerçekten çok yetenekli. Yazık bu çocuklara. Şuan atamayı bekleyen 400 bin gencimiz var. Yüzde 12 si görsel sanatlardan. Bütün üniversite mezunları aynı sıkıntıları yaşıyor sadece isimleri farklı. Devlet çıkar yol bulamadı ve “Benim görevim size iş bulmak değil size diploma vermek” dedi. Şimdi 6 ay formasyon eğitimi verme kararı alındı. Sizde öğretmen olun denildi. Fen Edebiyat okulu bilim adamı yetiştirir siz bu öğrenciyi 6 ay formasyon eğitimi al öğretmen ol nasıl dersiniz? 2500 TL ye bütün üniversiteler formasyon eğitimi bölümü açıyor.

B. BARAK: Bu kadar olumsuz ve karışık eğitim sisteminin ve bu kadar çileli süreçten sonra işsiz bir eğitimli ordusu yetiştiriyoruz. Aileler ne yapsın?

Y. ALİM:Aileler küçük yaştan nitelikli, duruşu iyi insan olarak çocuklarını yetiştirirlerse bu memlekette herkes iş yapar. Bu memleket çok zengin bir memleket. Yıllardır yenildi, yedirildi bitirilemedi yine de çok zengin bir memleket.

B. BARAK: Bir eğitimci olarak, eğitim sisteminde sürekli yapılan değişimler, yasalar, sınav sistemleri ne zaman sona erecek? Eğitim sisteminde ki sorunlar ne zaman bitecek?

Y. ALİM:Asla oturmaz. Türkiye bütün sistemini, politikacılara kurban ettiği sürece hiçbir şekilde eğitim sistemi oturmaz, düzelmez. A parti, B parti fark etmez. Senede 3 defa milli eğitim politikası değişiyor. Her değişimde 10 yılı kaybediyoruz. Biz günübirlik yaşıyoruz. Avrupa’da her yıl değişen bir eğitim politikası var mı? Yok olamaz. İyi yöneten kalır, kötü yöneten gider politika değişmez. Bu çocuk oyuncağı değil ki, çocukların kaderiyle oynuyorsunuz.

B. BARAK: Sınav sistemine karşı mısınız?

Y. ALİM:Her fakülte kendi sistemin de küçük bir sınav yapabilir. Bir bilgisayar programcısı gidip te Superbahis hayvan üretim bölümünde okuması ne kadar kötü bir durum. O çocuğun geleceğiyle oynamaktır. Sen bir yeteneği köreltiyorsun bunu sorgulamak lazım. Bu çocuğu öldürme, bu çocuk bağırıyor beni gör diye. Tut yetiştir beni ben programcıyım diyor. Bu kadar çok sınav yapılıp ta nitelikli insan yetiştiremeyen başka ülke var mıdır?

B. BARAK: Yeteneklerimize sahip çıkmıyor muyuz?

Y. ALİM:Dünyanın en zengin coğrafyasında, en zengin ülkesinde, aklını kullanamayan insan topluluğuyuz.

B. BARAK: Siz çocuklarınızı güzel sanatlara ya da müziğe yönelttiniz mi?

Y. ALİM:Evet. 1 oğlum var enstrüman çaldırttım, kursuna gönderdim. Bilgisayarı çok istedi onun kursuna gönderdim. Sonra lojistikle uğraşmak istediğini söyledi, Şimdi müziği amatör olarak yapıyor lojistik işiyle uğraşıyor. Benim gruplarımda çalıyor. Çocuğunuzu bir yere kadar yönlendiriyorsunuz ama son kararı kendisi veriyor. Çocuklarımızı eğitmek zorundayız. Eğitim ailede başlar. Çevrede devam eder. Okulda pekişir. Bizler çocuklarımızı göremiyoruz. Sabah 8 akşam 8 dışardayız. Çocuk dışarda büyüyor. Sizin tek başınıza çocuğunuzu yetiştirmeniz de mümkün değil. Herkesin çocuğunu yetiştirmesi lazım. Dışarda başka bir hayatı görüyor ve arkadaşım benim gibi yapmıyor diyor. Hepsi zincirin halkası.

B. BARAK: Doktora giden her vatandaşa “psikolojin bozulmuş” teşhisi konuluyor. Müzik alet çalmanın faydası var mı? Her insan enstrüman çalabilir mi?

Y. ALİM:Herkes enstrüman çalamaz ama müzik aletini alır birkaç parça çalabilir. Çalamayan şiir yazar, resim yapar. Müzik en büyük rüşvetsiz dosttur. Her ortamda arkadaşlık yapar. Benim psikolog arkadaşım bana bir gün şunu demişti: “Hocam bana deli diye gönderdikleri hastaların çoğu bizden akıllı asıl deliler dışarda dolaşıyor” Hepimiz akıllı gibi görünüyoruz ama hepimiz paranoya yaşıyoruz. Kendimizle savaş halindeyiz, barışık değiliz. Enstrümana yönlendirsek o zaman o insanın ruhu besleyecektir.

B. BARAK: Son olarak eklemek istediğiniz?

Y. ALİM:Ülkemiz bir an önce çok daha nitelikli, çok daha donanımlı, çok güzel politikalarla gençlerini, görmezden gelmekten vaz geçer. Bu yeteneği, bu enerjiyi, harekete geçirir. Teşekkür ederim.

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.