Hava Durumu

Yazar, iş insanı Özkan İrman...

Yazının Giriş Tarihi: 07.12.2019 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.12.2019 00:00
Bazı arkadaşlar ile konuşuyorum, soruyorum "Neler yapıyorsun?" diye, cevabı; "İşe gidiyorum geliyorum çoluk çocuk koşturmaca, daha ne yapalım?" diyor. Ben biri ile tanıştım. Bir fabrika yönetiyor onlarca kişiye ekmek sağlıyor, yanlış anlamayın baba (parası) fabrikası değil, çocukları ile ilgileniyor bir de kitaplar yazıyor. Ben buna "hayatı dolu dolu yaşamak" derim. Uzun zamandır konuşup sohbet etmek istediğim bir yazar idi ve sonunda buluştuk güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Özkan İrman'dan bahsedeyim; aynı zamanda bir fabrika yönetiyor ve kitaplar yazıyor, sadece kitap değil yazdığı bir kitabına film bile çekmiş.

M. Haluk Yalçınkaya: Yazarlığa nasıl başladınız, bir eğitim aldınız mı?                                                                
Özkan İrman: Birden bire başlamış gibi görünüyor ama aslında çocukluğumdan beri okumayı çok seven, yazmaya meraklı bir insanım. Yazmanın ne demek olduğunu ortaokul birinci sınıfta anlamaya başladım. Türkçe öğretmenim; Ahmet Sarıoğlu bir sınavında kompozisyon yazın dediğinde ne demek istediğini bilmiyordum. Herkes yazmış ama bende "Dedektif Jimm" diye bir şey yazdım,  sonrasında okudum herkes güldü. “Böyle bir şey değil. Sen bunu bir yerden duymuşsun Özkan,"  dedi. "Hayır," dedim kızdım, üzüldüm ağlayacak seviyeye geldim ama sonra anladım bunun özgün olmadığını. Daha sonra Muradiye salı pazarını tasvir ettim. Babam ile pazara girişimizi, esnafını, nidaları ve pazardan çıkıp eve gelme hikâyemizi. Öğretmenim de o zaman beni çok motive eden bir şey söyledi, “Özkan bırakma, geleceğin Aziz Nesin’i bile olabilirsin,” dedi. Açıkçası, o zaman ne demek istediğini anlamamıştım. Daha sonra yazma serüvenim özellikle tekstille ilgili sektörel yayınlarda köşe yazılarıyla devam etti. Sonra sosyal medya da bu kadar ön plana çıkınca, bir kış günü babamın hayatını yazayım da kaybolmasın diye yola çıktım. Sonra çok sevdiğim, görüşlerine değer verdiğim kardeşim Sibel Bağcı Uzun’a gönderdim. Aynı zamanda kitaplarımın da editörüdür. O da bana çok duygusal şekilde geri dönüş yaparak, bu hikâye mutlaka bir kitap olarak herkese ulaşmalı dedi. Benim yazarlık serüvenim ciddi anlamda o zaman başladı ve 2014 yılında Mezeci Çırağı kitabım yayınlandı. Burada bir parantez açmak isterim; aslında 1980'lerin başından beri şiir yazıyorum. Şimdi dönüp baktığımda her bir şiirin duygu dosyası olduğunu ve oradan cımbızlayıp bir kitap yazdığımı da anladım. İlk kitabım (profesyonel yayın olmasa da) kızım tarafından yaş günümde sürpriz olarak bastırılmış "Kadın Kokusu" adlı kitabımdır. Şiirlerim daha sonra yeni ilavelerle "Gül Ağacı, Gül Beni" isimli kitabımda yeniden yayınlandı. M.Haluk Yalçınkaya: Yazılarınızda esas anlatmak istediğiniz alt metin nedir?                                                        
Özkan İrman: Bir kitabımın ön sözü şöyle başlar, “Bilmekle başlar her şey!”. Bilgi kaybolmamalıdır. Hiç tahmin etmediğimiz bir insanın, bildiği öyle bir şey vardır ki; hayat kurtarır. O yüzden diyorum; herkes bir şekilde yazmalı ve gelecek nesillere bırakmalıdır. Ben dedemden bana bir not, günlük yani bir belge kalsın isterdim. Dedem Kadri Efendi ciddi bir ticaret erbabıymış ve bize ulaşan yazdığı bir satır dahi yok. Bir tek fotoğrafı var. Halamın anlattığı bir kaç hikâye dışında o ticari zenginliği hiçbir şekilde bilmiyorum. Babaanneme, babama da kalmamış. Kalmış olsaydı belki o ticaret kültürünü devam ettiriyor olabilirdim. Bunu sadece ticarete değil sanata, kültüre, hayata dair her şeye uyarlayabiliriz öyle değil mi? Bilginin akması lazım gelecek kuşaklara ve torunuma. "Bence; mezar taşında yazmaz bu bilgi. "Ben vardım, sağdım, yaşadım", işte yaşadığımın kanıtı da notlarım, kitaplarım. M. Haluk Yalçınkaya: ‘Mezeci Çırağı Özkan’ olarak hayatınızı sürdürseydiniz, yine aynı yazıları yazar mıydınız?                                                                                                                                                                       
Özkan İrman:
Asla bunları yazmazdı. Yazarların hayatlarına şöyle baktığımız zaman, beslendiği bir şeyler var. Bende şimdi ekonominin içinden gelmişim, çırakmışım tarihi Pirinç Han'da. Oradaki esnaflık kültürünün içerisinde yetişmişim biriyim. Ticari bir dili vardı, esasında ekmek parası kavgası vardı. Bunu hayattan ayıramazsınız, ekmek parasını cımbızlayamazsınız. Mutlaka sonunda benim ticaretle uğraşmam, şirkette yöneticilik yapmam, kendi işimi kurmam ve birçok ülkeyi ve şehri geziyor olmam beni beslemiş. Yine yazarlık serüvenim olurdu ama bu kadar zengin olmazdı. Ticaret ve ekonomi beni çok besledi. Ama tekrar söylüyorum bunu hayattan ayırmak mümkün değil. İş adamı olmasaydım da yine yazar olurdum çünkü benim çocukluğumdan beri anlatacak hikâyelerim vardı. M. Haluk Yalçınkaya: Siz kendinizi Türk edebiyatında nerede görmek istiyorsunuz?                                       
Özkan İrman: Çok iddialı şeyler söylemek istemem ama okunmak isterim tabii, ne için yazıyoruz? Arkadaşlarıma da diyorum sizde "yazın", her gün bir satır yazsanız bir paragraf yazsanız yıl bittiğinde 365 paragrafınız olur. Kime kalsın? Çocuklarınıza kalsın, yaşadığınızın kanıtıdır. Bir kitabım film oldu ve iyi bir anlatıcı olduğumu düşünüyorum. Kesinlikle özgün olduğumu düşünüyorum. Kitaplarımın, ileride daha da teveccüh göreceğini, daha da anlaşılacağını düşünüyorum. M. Haluk Yalçınkaya: ‘Mezeci Çırağı’ kitabını neden filme aldınız?  Film istediğiniz lezzeti verdi mi?
Özkan İrman: Konusu aynı olsa da ikisi ayrı ayrı eserler, filmi ve kitabı ayrı yerlere koyuyorum. Mutlaka yazarın diliyle senaryoya geçtikten sonra ki dil farklı oluyor. Atmosfer, oyuncuların kattıklarıyla ortaya başka bir şey çıkıyor. Ben ikisini de ayrı ayrı seviyorum. Bana sorarsanız bu film daha güzel olur muydu diye, olurdu belki. Ama bir şey olacaksa eğer, evrende güç birliği ediyor. Yani ben bunu dillendirdikten 3 ay sonra film olayı gündeme geldi ve filmi çektik. Şimdi olsaydı belki tarzı, oyuncuları, yönetmeniyle çok daha farklı olurdu. Mezeci Çırağı kitabı tekrar senaryolaştırılıp tekrar filme çekilebilir, ortaya bambaşka bir şey çıkacağına eminim. M. Haluk Yalçınkaya: Kitap yazarken hangi evrelerden geçiyor ve bizim önümüze geliyor?                             
Özkan İrman: Çok üzüldüğümde, çok sevindiğimde ya da çok kararsız kaldığımda benim kurtuluş noktam yazmak oldu. Gece uyandığımda "kâbus" görmekten iyidir yazmak. Anı başında ve yanı başında yazılan mektuplar, Arkası Yarın Mektuplar adıyla bir seriye döndü. Adını editörüm koydu ki doğru gerçekten, mektupların hep arkası geliyor. Yıllardır mektup yazmıyoruz ya, unuttuk mektup yazmayı. Eskiden çok mektup yazardık, onları dosyalardık posta posta diye düşünürken çıktı ortaya. Mutlaka bir anı dosyası gündeme geliyor ve onu yazıyorum. M. Haluk Yalçınkaya: Yazı yazmayı seviyorsunuz. Genellikle nerede, ne şekilde yazıyorsunuz?                    
Özkan İrman: Havada, karada, denizde yazıyorum çünkü, teknoloji bize o imkanı sağlıyor. Artı birde hemen mail atıyorum başka başka dosyalara ve editörüme, arşivlemiş oluyorum. Yeter ki yazma isteği gelsin ortam hiç önemli değil. M. Haluk Yalçınkaya: Eserlerinizi sıralamak gerekirse,  en baştan şimdiye kadar nasıl sıralarsınız?  
Özkan İrman: Ben de acemilik yaşadım, önce çıraktım. Mezeci Çırağı’nı ağlayarak yazdım. Duygu açısından belki hiçbir zaman diğer kitaplarım üzerine çıkamayacak. İlginç değil mi? Bir anlamda çıraklık gibi gözüküyor ama duygu yoğunluğu açısından baktığınızda ustalığım bence. Okuyucu tarafından teveccüh görmüyorsa eğer, hangisi ustalık hangisi çıraklık tartışılır. Sıralama yapacak olursam, ‘Yamyam ve Avcısı’ da hikâyesi ile ilginç bir kitaptır. ‘Tatlıcım’, 70'li yılların Bursa'sında geçen ve ‘Mezeci Çırağı’ile yolu kesişen çok orijinal bir hikâyedir. O yüzden daha çok önemsiyorum. ‘Ortak Hadi Gel Batalım’ ise ortaklıklar üzerinden yaşanmış hikâyelerle ticarete ışık tutan bir eser oldu. Devamı gelir aslında. Patron Duyarsa ise 1990’lı yıllara ışık tutan daha çok trajikomik bir hikâyedir. Hepsini ayrı seviyorum aslında. M. Haluk Yalçınkaya : "Özkan İrman" sizden ayrı bir hikâye yazsa nasıl bir hikâye yazar?                           
Özkan İrman: Yazdıklarımı, yaşadıklarımdan ayıracağımı inanın hiç düşünmedim. Yani ben hayalperest bir insanım, hayal kuruyorum gelecek ile ilgili ama mutlaka yine içinde ben ve yaşadıklarım olacaktır. Ne kadar gizlemeye çalışsam da yakından bakan biri biraz büyüteç tuttuğunda bunu rahatlık ile görebilir. M. Haluk Yalçınkaya: Türk ve dünya edebiyatından sevdiğiniz, beğendiğiniz yazarlar?                              
Özkan İrman: Reşat Nuri Güntekin'i, Hüseyin Rahmi'yi, Yakup Kadri'yi çok sevmişimdir. Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki birçok öykücüyü Aziz Nesin'i çok severim. Türkçeye katmış olduğu değeri ve anlayışı, o hayatın ortasında başkaldırışını, gözlem yeteneğini, seçtiği sözcükleri çok severim. Yabancı yazarlardan, özellikle Rus yazarları çok sevmişimdir. Ama Steinberg de hastası olduğum bir yazar. M. Haluk Yalçınkaya: Yazar olduktan sonra ticari anlamda hayatınızda değişiklik oldu mu?                    
Özkan İrman: İş hayatının en alt basamaklarından gelen biriyim.  Zor şartlarda çalışmanın ne demek olduğunu iyi bilirim. Ticaretin genel geçer bir takım kuralları var, çok duygusallığı kaldırmaz. Yazarlık kimliğime büründüğümde, yazmaya başladığımda ise muhakkak ki o elbisemi çıkartıp diğer elbisemi giyiyorum. M. Haluk Yalçınkaya: Ailenizde yazar olmanızla ilgili iyi ya da kötü sizi etkileyen şeyler oldu mu?            
Özkan İrman: Babam 54 yaşında, genç yaşta kollarımda hayata gözlerini yumdu. Yazdıklarımı babama okurdum veya eserler okurdum can kulağıyla dinlerdi. Buradan da söyleyeyim çocukları dinlemek lazım, dinliyormuş gibi yaptığında anlar. Belki bende zaman zaman yapamıyor olabilirim. Günlük hayatın koşuşturmasında aklımıza takılan şeyler vardır,  bazen dinliyormuş gibi yapabiliriz. Ben babama çok şey borçluyum babam beni gerçekten dinlerdi. Yazdığımı babama okurdum çok hoşuna giderdi. Annemde keza öyle,  sanatla uğraşan karikatür çizen bir insandı aynı zamanda. Çizgisinde bir karakteri vardı. M. Haluk Yalçınkaya: Eğitim hayatınızdan bir kaç anı dinleyebilir miyiz?                                                          
Özkan İrman: Tophane Endüstri Meslek Lisesi deyince aklıma ilk gelen insan Kemal İmer hocamdır. Bu anımı üniversitelerde de anlatıyorum. Bir gün ders dinlerken karikatür çizdim ve bir öğretmenime yakalandım. Bir suç işlediğimi sanmıyorum açıkçası. Karikatür abartma sanatıdır abartmışım. , Kolumdan tutarak beni koridora attı, hep diyorum orada bir pencere açık olsaydı atlardım. Çünkü beni disipline götürürken, “en ağır şekilde ceza alacaksın” derken bunun sonucu okuldan atılmaktı. Eğitim hayatımın sona ermesiydi. Müdür yardımcısı edebiyat hocamız Kemal İmer, onunla alay ettiğimi düşünüp en ağır şekilde cezalandırılmamı isteyen öğretmenime gülümseyerek, aksine sanatsal yönü ağırlıklı öğrencileri teşvik etmeleri gerektiğini söyledi. Bana dönerek, "Özkan, ilk derste kağıdı kalemi hazırla, ben işaret vereceğim beni çizeceksin" dedi. Çok sevindim. Gerçekten o derste kalemimi kağıdımı hazırladım işaret etti, çizdim. Karikatür yapamıyordum resim yapmaya çalışıyordum. İyi veya kötü bitirdim kendimce… Karlı bir şubat günüydü Kemal öğretmenim karikatürü aldı ve pencerenin önüne gitti, sanırım ağlıyordu. Çünkü ben onu karikatürize edememiştim ama sırtına bir çift kanat çizmiştim, onun melek olduğunu anlatmak için başına da bir hale çizmiştim. Bize umut aşılayan insanları anmak, alkışlamak lazım. Ben de her söyleşimde anlatıyor ve nezdinde tüm idollerimizi alkışlatıyorum. M. Haluk Yalçınkaya: Özkan İrman kitap çalışmalarının yanında neler yapıyor?                                                                                                   
Özkan İrman:
Son yıllarda kitap serüvenim sayesinde üniversitede ki gençler ile buluşuyoruz, sivil toplum örgütleri çağırıyor onlar ile bir araya geliyoruz. Mezun olduğum ortaokula da gittim, gençlerle bir araya gelme olanağı buldum. Öğrencilere de kitaplarımı hediye ederek umut aşıladığımı düşünüyorum. Bir insanın bir mesleği olur, onun yanında bir hobisi olur. Genelde insanlar hobisini boş vakitlerinde yaparlar. Hobisini profesyonelliğe döken sanatçı ya ne denir bilemedim. Profesyonellik derken para kazanmak anlamında değil onu da belirteyim. Yazar, Özkan İrman ile sohbetimiz güzel geçti ve yakından takip etmeye devam edeceğim. İyi Seyirler. 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.