Hava Durumu

YEŞİL BURSA KAN KIRMIZISI

Yazının Giriş Tarihi: 02.12.2020 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.12.2020 00:00
   Hiç unutmam... 10 Mart günü koronavirüs tespit edildiği ülkeler arasına Türkiye de dahil edildi. 10 Mart’ı 11 Mart’a bağlayan gece saat 00.30 Türkiye’de ilk korona vakası açıklandı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yaptığı basın toplantısı sonrası ülkede adeta bir panik başladı.   Peki biz ne mi yaptık? İlk haftalarda büyük panik yaşadık. En yakınlarımıza bile yabancı olduk. Hasret kaldık. Göremedik. Marketten aldıklarımızı çamaşır suyu ve dezenfektanlarla temizledik. Hatta fırından aldığımız ekmeği sabunlu bezlerle temizleyenlerimiz bile vardı. Parayla satılan (malumun… lüzumu üzere) market poşetlerini dikkatlice çöpe attık istiflemek yerine. Sokakta bir tanıdık dost görsek görmezden geldik aman neme lazım virüs bulaşmasın diye... Toplu taşıma araçlarından kaçındık. Ve... Benim özellikle üzerinde durduğum 65 yaş üstü insanlarımızı adeta ceza gibi evlerine kapattık. Oysa onların her biri hepimizden çok daha tedbirliydi. Daha ilk günden itibaren son derece bilinçliydiler. Düşünmedik neye ihtiyaçları var diye. İlacı var mı? Yiyecekleri var mı?.. Düşünmedik kimsesi var mı diye. Aldırmadık! Hatta kendini bilmezlere hedef yaptık. Şakalara malzeme ettik. Yürek burkan acı görüntülerdi. Hiç bir ülkede böyle bir uygulamanın olduğunu duymadım. Oysaki onların beden sağlıklarını önemsediğimiz kadar, psikolojik sağlıklarını hiç düşünmedik. Kendilerini dışlanmış hissetmelerine sebep olduk. Kırgınlar... Tek ihtiyaçları ise biraz güneş ve biraz açık hava… Onlar varsa, biz varız! Unutmayalım.   Peki 65 yaş üstü yasaklarımız işe yaradı mı? Hayır! İşe yaramadı! Çünkü işe yarayacak tedbirlerimizi alamadık! Tedbir 65 yaş üstü insanlarımızı kapatmak değildi. ORTAK TEDBİRLERDİR!   BU VİRÜSÜN ACIMASI YOK. Mizah anlayışı hiç yok! O zaman ne yapmalıyız? Virüsü suçlayarak kendimizi kandırmaya devam mı etmeliyiz? Yoksa her zamanki gibi kaderci mi davranmalıyız? Yoksa sosyal medyada ‘’ulvi’’ bilgileriyle virüse çare bulduğunu anlatan çok muhteremlerimizi mi önemsemeliyiz?.. Ya da daha etkili önlemler alıp, yaşamak için kurallara mı uymalıyız? Üstelik istisnasız her alanda uymalıyız.   Çarşı gözlemlerimi düşününce de, bu virüsün aslında en çok bizim insanımıza insaflı davrandığını düşünüyorum. Mesafe sıfır. Pazar esnafı eli ağzında yüzünde, ardından tezgahını düzenliyor. Çoğunda maske yok. Olanların ise çenede… Avazı çıktığı kadar bağırıyor maske yok. Biri anlatmalı: VİRÜS DAMLACIK YOLUYLA BULAŞIYOR! Diğer tarafta açık gıda satan bir yerde ise elinde eldiven peynir paketliyor. Aynı eliyle para alıp üstünü geri çeviriyor. Ardından aynı eldivenlerle işine devam ediyor tüm ‘’duyarlılığıyla’’. Manzaralar korkunç. Yetkisi ve etkisi olanların derhal harekete geçmesi gerekiyor! Tüm kabahati virüse yüklemek yerine ortak akıl tek çözüm yolu!   Diğer ve en büyük sorunumuz ise Bursa’ da toplu taşımalar. İtiraf etmeliyim o konuda çok cesur değilim an itibarıyla. Metro, otobüs özellikle de mesai gidiş geliş saatlerinde adeta nefes nefese. Virüsün en mutlu mesut mesai saatleri... Bu arada akıllı virüsümüz vardiyalı çalışıyor. Yoğun çalışma saatleri de varmış. Bunu da öğrendik. Bilmeyenler varsa da öğrendiler... Bazen oldukça duyarlı ve ful mesaide... Bazen de duyarsız. Siz duyarsız olduğu saatlerde çıkın. Gerçi virüsün mesai tablosu çapraz bulmacadan daha karmaşık görünüyor kanımca... Öğrenmeliyiz. Öğreniyoruz! Virüsün duyarlı saatler... İnsanların duyarsız saatleri... Bir de 65 yaş üstü insanlarımızı ve çocuklarımızı seçtiği saatler var... Çok mu karışık?.. Benim suçum değil. Virüsün mesai tablosunu ben hazırlamadım.   Bir de duyarsız çoğunluk var. Adeta tapınak şövalyesi edasıyla : ‘’Bana bir şey olmaz! Virüs mü? O da ne? Hani nerde? Benden küçük. Gören varsa bana da göstersin..’’ diyen cesur yürekli juan’larımız da var... Buna cesaret mi dersini, başka bir şey mi?.. Yorumu size bırakıyorum. Alanım geniş! Bu ‘’malumunuz cesurlar’’ , bana göre doğal dağıtıcılar gün geliyor duvarlara vuruyor kafalarını nefes alabilmek için. Daha da çok vuracaklar bu duyarsızlıklarına devam ederlerse! Çünkü bu bela siyah – beyaz, küçük – büyük, zengin – fakir dinlemiyor. Hatta çocuklarımıza da acımıyor.   Sizlerle beni derinden düşündüren ve oldukça etkileyen bir olay paylaşmak istiyorum. Pandemi sürecinde aslında çocuklarımızın da ne kadar derin yaralar aldığını bir kez daha anladım. Dün gece 9 yaşındaki yeğenim aradı. Sesi oldukça endişeliydi. Babasının telefonunda Bursa’nın güncel kovit-19 haritasını görmüş. ‘’Halacığım Yeşil Bursa artık neden kan kırmızısı  olmuş. Ben hiç sevmedim. Yeşil olan yerlere gidelim istiyorum hepimiz. Annem, babam, ablam ölmesin. Siz hiç ölmeyin istiyorum.’’ dedi.

SÖZÜN BİTTİĞİ NOKTA! Canımızı ve sevdiklerimizi kaybetmeyelim. Bu belayı ancak ortak bir bilinçle ve sıkı tedbirlerle yok edebiliriz.      
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.