Hava Durumu

Bursa’yı geleceğe taşıyan yapıların mimarı: Hasan Sözüneri

Kentimizin duayen isimlerinden Hasan Sözüneri imza attığı her proje ile farkını ortaya koymaya devam ediyor. Son dönem işlerinden Sur Yapı Marka AVM Rezidans ve Timsah Arena başta olmak üzere neredeyse tüm projeleri geleceğin Bursa’sı hakkında bizlere fikir veriyor. Kentin geleneksel mimarisi ile uyumlu ve teknolojinin tüm getirilerini kucaklayan bu yapılar daha şimdiden Bursa’nın geleceğin Bursalılarına mirası değerinde…

Haber Giriş Tarihi: 11.08.2023 09:30
Haber Güncellenme Tarihi: 11.08.2023 09:30
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.gazetebursa.com.tr/
Bursa’yı geleceğe taşıyan yapıların mimarı: Hasan Sözüneri

Röportaj: Mahir Bora Kayıhan

Gemlik doğumlu olan Hasan Sözüneri, 1982 yılında kurduğu Sözüneri Mimarlık ile eğitimden sağlığa, iş merkezinden toplu konuta kadar birbirinden farklı birçok projeye imza attı. İlk, orta ve lise öğrenimimi Gemlik’te gören Sözüneri, lise yıllarında Gemlik’te bir inşaat mühendisliği ofisinde ofis boy olarak çalışmaya başlamış. Görevi; sabah büroyu açmak, masaları temizlemek, getir götür işlerini yapmak ve akşam büroyu kapatmak olan, ama zaman içerisinde boş kaldığı vakitlerde kendini projeler çizerken bulmaya başlayınca öğrenimini görmeyi istediği bir dal olan mimarlık eğitimi için üniversiteye gitmiş. Okulumu bitirdikten sonra Gemlik’e dönüp mimarlık ofisi açıp kendi adına çalışmaya başlamış. Uzun yıllar Gemlik’te mimarlık faaliyetlerinde bulunduktan sonra merkezini Bursa’ya taşıyıp işe Bursa’da devam etme kararı almış ve Sözüneri Mimarlık’ın hikayesi de böylelikle başlamış…

Hasan Sözüneri ile yaptığı önemli projelerden kentsel dönüşüme, geleneksel Bursa mimarisinden geleceğin Bursa’sına değin birçok konuda konuştuk. İşte, Bursa’yı geleceğe taşıdığına inandığımız Sözüneri ve projeleri…

Son dönem projelerinizden Suryapı Marka AVM Rezidans’ın kente ayrı bir değer kattığını düşünüyoruz. Proje sürecinde kentin genel mimarisi ile nasıl bir etkileşim içine girdiniz?

Sur Yapı projesi son dönem yaptığımız projeler içerisinde beğendiğimiz ve hoşumuza giden projelerden biri. İki kısımdan oluşuyor. Altta çarşı üstte de konutlar var. Bu boyutta bir AVM planlaması çok farklı disiplinlerin bir araya gelmesini gerektiriyor. Bu tarz projelerde işletme senaryoları ile uyuşan bir mimari çözüm üretmek söz konusu. Biz de bu projede hem işverenin bu konudaki danışmanları hem de bizim danışmanlarımızla bu planlamayı işletme planlaması dahil edildikten sonra geliştirdik. Çarşılarda ve üstündeki konutlarda aslında çağdaş ve güncel mimarinin gerektirdiği her türlü donanım, malzeme seçimi, fonksiyon ilişkiler, mekan kurgusu bulunurken aslında çok hoş dokunuşlarla yerel izlerde taşıyor.

Geleneksel Bursa mimarisi projenin içine nasıl dahil oldu?

Bursa’nın geleneksel mimarisinde var olan güneşe, ışığa ve ulaşıma uyumlu yapıların tüm özelliklerini bu çağdaş ve devasa yapıda da sağladık. Kozahan’a girdiğimizde üst kattan gireriz merdivenlerle inip alt kattan Kapalı Çarşı’nın bir sokağına geçeriz.  Oradan çıktığımız bir sokakta başka perspektif ile karşılaşırız. Karşımıza ağaç ve gökyüzü çıkar. Yukarıdaki arkatlı koridorlarda açık havada, ama üstümüz kapalı şekilde dolaşıp hava alabiliriz, atmosferden çıkmamış oluruz. Sur Yapı Marka AVM Rezidans’ı sorguladığımızda her iki yönde var olan yüksek kolonlarla taşınan saçaklar aslında bizim geleneksel mimarimizin saçakları ve arkatlarıdır. Bunlar korunaklı dış mekanlar oluşturmaktan kaynaklanır. İçerdeki galeri boşlukları sürekliliği de otopark katından ticari ile girdiğinizde beş kat yukarıda gökyüzünü görürsünüz. Bu detay, bizim geleneksel mimarimizde de var olan güneş ışığı ve onu doğru değerlendirmenin izleridir. Biz burada avlusuyla, saçağıyla, arkatıyla geleneksel mimarimizdeki sokak esintilerini, sokak etkisini yapının içine taşıyıp, kullanan vatandaşların iç mekanda sıkılmadan vakit geçirmelerini ve alışverişlerini yapmalarını planladık

Suryapı Marka AVM Rezidans’ın tasarım anlayışındaki farklılığın ardında Sözüneri Mimarlık’ın geleceğin Bursa’sını hayal etmesi ve belki de kurmaya başlaması yatıyor olabilir mi?

Tabi. Her proje bizim için -tüm mimarlar için de böyledir- yeni bir hikayedir. Her projenin yeni bir hikayesi, senaryosu vardır. Yapı; yerel, coğrafi işaretlerle, geleneklerle, yaşam biçimiyle, iklimiyle mutlaka ilişki kurmalıdır. Bu ilişkiler iyi kurulamazsa yapı oralı olmaktan çıkar. Yabancı kalır. İklim ve coğrafi şartlar öyledir ki, yaşamı direkt belirlerler. İnsanın rengini belirlerler; Afrika’daki esmer, Kuzey’deki sarışın, Ekvator’daki başka renk… Davranış biçimini, dilini belirler. Yani canlıların hayatında bu kadar baskın bir olayın yapıların karakterini belirlememesi düşünülemez! İnsanın rengini, yaşam biçimini belirleyen coğrafi şartların mutlaka yapılara da yön vermesi, yapılarda da bunların hesaba katılması gerekir. Bursa için güçlü hayallerimiz var. Bursa’nın yeniden Türkiye’nin yeşil Bursa’sı, sağlıklı kenti olması; içinde yaşayanlara mutluluk ve gurur veren bir yapıya dönüşmesinde yani Bursa’nın yeniden oluşturulmasında mimarların ve dolayısıyla bizim de sorumluluklarımız ve görevlerimiz var. Her yapı bizim için bu hedefe yürümede bir fırsattır. Sözüneri Mimarlık olarak hikayemizi buna göre kurgulamaya gayret ederiz.

Peki, Suryapı Marka AVM Rezidans’ı düşününce endüstriyel tasarım ile mimari tasarım arasında da bir bağ kurulu mu? Çizimlerde iç dizaynı düşünerek hareket ettiğiniz oldu mu?

Tabi ki. Binanın iç ve dış malzemeleri ayrı ayrı kişiler tarafından belirlenmez. Bina bir bütündür. Her yapımızda cephede kullanılacak malzemeden koridorda kullanılacak malzemeye, rengine, içerideki kurguya, insanların girince hangi rengi görürse mutlu olacağına kadar detaylandırırız. Mesela alışveriş katlarının rengi farklıdır, sinema katlarının rengi farklıdır ve bodrum katlarda daha açık renkleri tercih ederiz ferah göstermesi için… Bunun dışında gerekli yapı tasarımı malzeme bilgi mutlaka edinilmeli ve yeni üretilen yapı malzemeleriyle mutlaka tasarım aşamasında diyalog kurulmalı ve o malzemelerin verdiği imkanların tasarıma yansıtılması gerekiyor. O kadar süratli ve çabuk değişen bir malzeme segmenti var ki, fuarları sürekli takip ediyoruz. Bir yıl önce fuarda gördüğümüz bir cephe malzemesinin bir yıl sonra eskidiğini ve yeni bulunan üretilen malzemenin ne kadar değerli olduğunu ve bunun kullanılan yapıya neler kattığını görüyoruz. Dolayısıyla sanayi, endüstriyel tasarım, iç mekan kurgusu, yapının kimliği, bulunduğu bölge, cephe aldığı yön, hizmet ettiği müşteri profili, bulunduğu mahalle, sokak, orada varsa bir çınar ağacı, çam ağacı varsa bir coğrafi işaret yapıyı güçlendirir. Hepsi tasarımda dikkate alınması gereken noktalardır. Ve biz bunu her tasarımızda yapmaya gayret ediyoruz.

Timsah Arena tüm dünyada ilgiyle izlenen bir mimari proje olarak kente de ayrı bir değer kattı. Aynı zamanda da yapım süreciyle ilgili olumsuz eleştirilerde topladı. Bir projenin tasarım sürecinde iken yapım sürecini de hesapladığınız için yaşanan olumsuzluklar hakkında sizin bir değerlendirmeniz var mı?

Birincisi; Bursa Büyükşehir Belediyesi Stadyumu yerel bir mimari ekip tarafından yapılmış olması ile de önemli bir projedir. Yani bu proje gündeme geldiği zaman, yani yaklaşık 8-10 yıl önce yerel mimari olarak şuandaki yüksek binalar, büyük boyutlu okullar, hastaneler vs yapılmıyordu. 6-8 katlı bina yapıldığı zaman yüksek kat dediğimiz, 10 katlı bina yapıldığı zaman neredeyse gökdelen dediğimiz günlerde tasarlanan bir projeydi bu. Tasarım sürecinde biz çok sıkı bir çalışmayla kente özgün, kente neşe katacak, takımın ruhuna, logosuna, simgesine uygun ve aynı zamanda da kentin simgesi olacak bir yapı tasarladık. Bu projemiz çok sayıda ilgili tarafından beğeniyle karşılandı. O dönem ki stadyum projelerinin hepsinde olmayan UEFA ve Futbol Federasyon’u standartlarıyla uyumu anlamında da önemli bir projedir ve bize bu bağlamda çok sayıda ödül kazandırdı. Hatta İngiltere’de spor yazarları arasında Dünya’nın heyecan verici 10 stadından biri seçildi. Biz seçildikten sonra bunu öğrendik. Bizim başvurduğumuz bir kategori, yarışma ya da bir platform değildi bu. Aslında bizim projemizin, tasarımımızın önemi diğer 9 stadın hangisi olduğuna baktığımızda ortaya çıkıyor. Yani orada dünyanın en iyi mimarları tarafından dev bütçelerle yapılmış, Katar’da, İngiltere’de, Amerika’da yapılan Japonya’da yapılan stadları görüyoruz. Diğer 9 stada baktığımız zaman o kategoriye girmemiz bize onur ve gurur verdi. Ancak inşaat sürecine geçersek; mimarın işi bir ressamın ya da heykeltıraşın işi gibi değil. Ressam tablosunu yapar; resmini yağlıboyaysa yağlıboya, kuru kalemse kuru kalem, suluboya ise suluboyayla yapar, tabloyu duvara astığı gün işi bitmiştir. Eser ortaya çıkmıştır. Ama mimaride öyle değil. Biz çizdiğimiz zaman daha ortada bir şey olmuyor, sadece bir vaat oluyor. Şunu böyle yapacağız vaadi… Onun ötesinde bunun bir başkası tarafından ihale edilmesi, bir başkası tarafından inşa edilmesi, bir başkası tarafından kontrol edilmesi, bir başkası tarafından hayata geçirilmesi söz konusu. Dolayısıyla Bursa Büyükşehir Stadyumu yani Timsah Arena’da inşaat sürecinde dönemin belediye başkanı Recep Altepe’nin tüm iyi niyet ve Bursaspora gönül vermiş bir insan olarak gayretine rağmen hak ettiği inşaat kalitesini maalesef yakalayamadı ve uzağında kaldı. Bunlar Devlet İhale Yasası’nın, Kamu İhale Yasası’nın sebebi diyebilirsiniz. Sebebi ne olursa olsun henüz daha bitmemiş, tamamlanmamış bir inşaat var ve bu tabi inşaatın kalitesini hesaba kattığımız zaman üzüntü verici bir durum. Tabi stadyum gibi spor yapıların kullanılmasındaki etkilerden biri de o spor alanındaki sportif başarılardır. Stadı yapmaya başladığımız seneler Bursaspor şampiyon oldu ve çok başarılıydı ve ilk beşte ilk üçte olmayı hedefler haldeydi. Sonrasında maalesef sportif başarımızda da aşağıya düştü ve stadyum yeterince neşelendirmedi Bursaspor’u ve Bursa’yı. Bu günlerde gayretle stad inşaatının tamamlanmasına çalışılıyor. Stad tamamlanacak, etrafı ve yakın çevresi mimari planlamayla aynı olacak ve Bursaspor’un da sportif başarısıyla başlangıçta hayal ettiğimiz iyi ve mutlu günlere ulaşacağız… Bu konuda umudumuzu kaybetmiş değiliz!

Timsah Arena’dan konuşurken sormak istiyorum, Bursa’nın adeta simgesi haline gelen bu yapının proje döneminde neler yaşandı? Tasarım sürecinde ilham aldığınız şeyler neler oldu?

Her yapı tasarımında mimarın ilham aldığı bir şeyler vardır. Konuyla ilgili bir projeye başlamadan önce yada bir proje siparişi aldığımızda o konuyla ilgili işin boyutuna ve büyüklüğüne göre mutlaka çok ciddi bir literatür taraması yaparız. O iş ile ilgili standartları inceleriz. Dünyada son yapılmış örnekleri inceleriz ve hatta gerekirse gider görürüz. Stadyum projesini bizim yapmamız söz konusu olduğunda ki, o süreci belki hatırlarsınız; 5-6 proje belediyeye gönüllülük esasında verildi. Bunlardan 4-5 tanesi Bursalı ofislerdi ki, bu arkadaşlarımızda çok değerli meslektaşlarımız bu işi yapabilecek arkadaşlarımızdı. Bursa dışından da birkaç mimarlık ofisi gönüllük esasında ön projeyi belediyeye teslim etti. Belediye bunları eleyerek zannediyorum ki 4’e indirdi. Sonra sosyal medyada ve Bursa gazetelerinde yayınladı ve bir kamuoyu yoklaması yaptı. Bu kamuoyu yoklamasında en fazla beğeni alan proje seçildi. O aşamaya kadar yaptığımız aslında bizim için bir konsept sunumdu. Sonrasında esas hikaye başladı. Uygulama projesi ve konseptin geliştirilmesi. Biz başlangıçta Timsah Arena ve timsah konseptiyle hareket ettikten sonra iş bizde kaldığında biz, “Timsah olmuyor” deseydik zaten söz konusu taraftar da buna izin vermezdi. Tabi ki o dönemde Bursaspor’un sportif başarısı, timsah yürüyüşü, ufacık çocukların elinde formalarda yer alan timsah figürü bizim tasarımımıza yön verdi. Oradan aldığımız ilham ile yapının kendinde bu figürü kullanmayı yeğledik. Aslında stadyum, standartlarıyla, kendi tribün yapısıyla, etrafında yer alan tribün ve örtünün yüzde 90’ı standart bir yapıya sahiptir. Güney tarafından baktığınız zaman timsahın algılanmaması normal. Şehre baktığı kısmındaki timsah kafası ki onun altında müze, sinema, restoran, fotoğraf çekme yerleri, Bursastore mağazaları ile şov alanı olacak bir yapıda. Bu tür yapılarda da bu detaylar dünyada kullanılan bir konsepttir. Dolayısıyla biz de kullandık.

Yine Timsah Arena’yı baz alırsak, yenilenmeye ihtiyaç duyan bir yapı ile sürekli yeni kalabilen bir yapı arasında, mimari çizgide nasıl bir duruş sergilenmelidir?

Bu tazr yapılarda, bizim zamansız yapılar dediğimiz bir yorum söz konusudur. Yapıların şuandaki ekonomik ömrü 100 yıl kadar sürer. Bizim ülkemizde maalesef yeni yapılan yapılar 30 yılda ömrünü dolduruyor. Şuanda kentsel dönüşümle yıkılan yapılar gibi 100 yıl olmadan yıkılan çok sayıda yapımız var. Ama daha önceki dönemde yapılan yapılara baktığımızda Bursa’da Ulucami’den başlayarak; Orhan Cami’de, 1. Murat Cami’de, Yeşilcami’de yaklaşık 700 yıllık yapılarımızdır. Burada yapıların fonksiyonu, yapının türü, ibadet yapısı gibi birçok detay kalıcılığını belirler. Kapalı Çarşı, stadyum gibi yapılar kente mal olmuş, daha çok kamusal etkideki hizmet gören yapılar olarak aynı sınıfa girer. Bir fonksiyonu, iki malzemesi, üç tasarımı olmak üzere eskimeyen yapılar kategorisinin başlıca özellikleri bunlardır. Nasıl ki, tarihi örneklerde verdiğimiz gibi Timsah Arena’da fonksiyonuyla, yapı tekniğiyle ve mimarisiyle o kategoridedir. Biz uzun yıllar Bursa’nın simgesi olarak kent içinde yerini muhafaza edeceğine inanıyoruz. Yalnız Timsah Arena’nın çevresindeki açık alanların projedeki gibi kullanılacağı gün gelince yapı daha değerli bir hal alacak. Bursa halkının kullanacağı park alanı, kafeler, ticari alanlar aktifleşip, stad geceleri de ışıl ışıl yandığında her şey çok daha güzel olacak…

Toplu konut ve kentsel dönüşüm alanında da çalışmalarınız oluyor. Bursa’da yaşanan kentsel dönüşüm hakkında neler düşünüyorsunuz?

Kentsel dönüşüm çalışmaları yapılmasaydı biz bu kentteki yapılaşmadan, kentin mimari dilinden memnun muyduk diye düşünmek lazım. Yani şuanda Bursa’da hiçbir şey yapılmasa bizler mutlu muyuz Bursa’nın sokağından, caddesinden, binasından, renginden… Buna bakmak lazım! Birincisi bu ve birçok soruyu da cevaplıyor aslında. Kentin yenilenme ihtiyacı; içinde yaşayan insanları daha mutlu yapacak şekilde olmalıdır. Bursa’da yolların, bahçelerin, okulların, işyerlerinin, çocuk parklarının yani kamusal alanların planlanmasına ihtiyaç var! Bunun dışında bir gerçekliğimiz daha var. Deprem.

Bursa birinci derece deprem kuşağı içinde. Fay hattının batı kolunun Bursa içinden ve yakınlarından geçtiğini biliyoruz. Bursa 1855’de büyük bir deprem geçirdi. Tekrar deprem geçirmesi muhtemelen söz konusu. Deprem nedeniyle de Bursa’da yapılar yenilenmeli. O kadar kontrolsüz bir yapılaşma süreci yaşadı ki, Bursa, tüm Türkiye’de olduğu gibi 1960’lardan sonra başlayıp 1980’lere kadar dayanan kötü ve dayanıksız bir mimari yapılaşmanın içinde kaldı. Mesela Bursa’da öyle inşaat demiri üreten firmalar kuruldu ki, o üretilen demirin şuanda inşaatta kullanılması yasak! Öyle çimento fabrikaları çimento üretti ki, o üretilen çimentonun şuanda kullanılması yasak! Yasak olan malzemeleri kullandık yıllarca ve gereği gibi de kullanmadık. Yıllarca Gemlik Körfezi ve İmralı açıklarında tarlalar denize sürüklenircesine denizden kum alıp inşaatlarda kullanıldı. Şuanda deniz kumunun inşaatta kullanılması kesinlikle yasak! Ben Gemlikliyim, çok sayıda inşaatın betonarme yapısında kullanılan betonun içinde % 20’lere  varan kabuklular, midye ve benzer maddelerin olduğuna şahit oldum. Yıllarca bu şekilde yüksek katlı binalar yapıldı. Bu yapıların muhakkak yenilenmesi lazım! Yani estetik, güzellik, kentsel dil, mimari üslup hepsi çok önemli, ama bir de can var! Onun karşılığı hiçbir şey ile kıyaslanamaz…

Hem estetik değerler hem de can güvenliği bir arada sağlanamaz mı?

Tabi ki sağlanır. Hem estetik kaygıları hem özlediğimiz, mutlu olacağımız şehri sağlam şekilde inşa etmek mümkün. Hani biz sağlam yapalım da estetiği yok sayalım demek de doğru değil! Ancak Bursa’da uygulamaya konulan 0,50 emsal artışlı yöntemde başlangıç düşüncesi şuydu; çok riskli yapılar tespit edildiğinde belli bir metrekareden fazla arsası olmak kaydıyla mahalleyi, sokağı ya da ada bazında uygulamayı düşünmeden o riskli binaları yıkalım, emsal arttıralım ve içindeki insanların da evi yenilensin… Bu tabi beklenenin dışında yönlenmelere sebep oldu. Çok riskli yapıları yenileyelim denildiğinde, çok riskli yapılar yerine Bursa’nın daha fazla konut satışının söz konusu olduğu Nilüfer bölgesinde hareket başladı. Oysaki oradan daha çürük yerler var. Burada tabi ki ekonomik kaygılar, ticaretin şaşmaz kuralı arz talep dengesi. Hiçbir müteahhit gidip de daire satamayacağı bir alanda yer almadı. Tabi müteahhitler bunu düşünebilir, ama kamunun da, belediyenin de, bakanlığın da yani ilgili otoritenin de bu işi düzenleyici olarak kamu kaynaklarını da kullanarak yeni alanlar, banliyö yerleşimleri, yeni arsalar üreterek bu işi hafifletmesi söz konusu. Kimse cebinden para veremez. Kamu da bu parayı ayıramaz. Devletimiz de kadar zengin değil ki! Düzenlenecek, toparlanacak olan yalnız Bursa da değil, Türkiye’de tüm kentlerde kentsel yenileme söz konusu. O zaman ne olacak? Şehre yakın büyük kamu arazileri, banliyö olarak 5 bin konutluk, 10 bin konutluk ufak kasabalar olarak planlanacak. İçerideki yoğunluğun bir kısmı oraya aktarılacak. İçerde alanlar boşaltılacak ve başka fonksiyonlarla; eğitim, sağlık, turizm, ticaret fonksiyonlarıyla da oraya bir artı değer sağlayacak planlamalar yapılması lazım. Şuanda biz parsel bazında kentsel dönüşümün yanlışlığını düzeltecek hamleleri yapıyoruz. Daha büyük alanlarda kentsel dönüşüm yapılması için çalışmalar yapıyor. Kentsel dönüşüm lazım, ama bu birini yapmak için diğerini yok etmek anlamına da gelmiyor!

İkinci bölüm mimarlık üzerine genel

Sizce başarılı ve geleceğe miras olacak bir mimari projenin olmazsa olmazları nelerdir?

Bizim mesleğimiz dünyada mitolojiden beri insan hayatını direkt ilgilendiren üç meslekten biridir. Bunlardan biri tıp, biri hukuk biri de mimarlıktır. Her üçü de insan yaşamını ilgilendiren ve insan yaşamının kalitesini, kontrolünü ya da devamını sağlayan ya da kısaltan mesleklerdir. Dolayısıyla biz de başarılı ve geleceğe miras olarak bırakılacak mimari eserler mutlaka mimarın kendisine o tasarımı dert etmesiyle, o tasarıma kendisini adamasıyla, o tasarımla ruhunu bütünleştirmesiyle, o tasarımın hakkını vermesiyle ilgilidir. Tabi bu da yerinde ve doğru bilgi ile olur. Zamanla gelişir. İncelemeyle, araştırmayla, doğru malzeme seçme ve doğru tasarımı ortaya çıkarma zaman ister…

Ülkemizdeki mimarlık eğitimi sizce yeterli mi? Eksik olduğunu düşündüğünüz yönleri var mı?

Oğlum bu sene İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni dönem birincisi olarak bitirdi. Aynı zamanda meslektaşım yani. İTÜ Türkiye’nin en iyi üç mimarlık fakültesinden biri. Diğerleri ise ÖDTÜ ve Mimar Sinan Üniversitesi’dir. Sonrasında dedi ki; “Okuldan diplomayı aldım, ama mutlaka sahada çalışmam lazım. Eğitimde olan öğrenmediklerimi, eksiklerimi hayatta, mesleğin içinde öğrenmem lazım…”

Her eğitim işin başlangıcının kapısını açar. O açılan kapıdan insanlar yürür devam eder… Mimarlık eğitiminde de aynı şey söz konusu. Temelini, metodunu, yöntemini öğreten eğitimlerdir. Dördüncü yılda diploma almış olmak demek, mimarlıkla ilgili her şeyi bilmek anlamına gelmez. Mimarlık eğitimi hayat boyu süren bir eğitimdir. Ben 35 yılı devirmiş bir mimar olarak her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. Ya da her gün bir şey öğrenmeye gayret ediyorum. Eğitim sonsuzdur…

Sizce ülkemizde mimarlığın daha iyi bir seviyeye gelmesi için sadece eğitim mi, yoksa kültürel mimarimize sahip çıkan bir eğitim mi gerekli?

Hepsi birbiriyle ilişkili. Eğitim, kültürel değerlerimize sahip çıkma ve kültürün gelişmesi… Çünkü tek başına mimarlığı masaya koyup, “Hadi en ideal sonucu istiyorum!” demek doğru değildir. Toplumda bileşik kaplar modeli dediğimiz model geçerli. Biz edebiyatta hangi durumdaysak, ekonomide de o durumdayız aslında. Resimde de o durumdayız, tiyatroda da o durumdayız, siyasette de o durumdayız, mimarlıkta da o durumdayız! Hepsinde yükseliş, duruş ya da aşağı iniş paraleldir… Biri dururken diğeri düzelmez! Mimarlıktaki yansımayı kentlerde görürüz. Bir sokak düşünün, bir bina yapıldı o sokakta doğan bir çocuk eğer yaşamı orada devam ediyorsa orada yapılmış iyi ya da kötü bir bina ya da boyutu dengesiz bir bina yaşam boyu onu etkileyecektir. Karakterinde, gelişiminde, bilinçaltında, davranışında her şeyinde etkileyecektir. Mesele Bursa’da çok güzel sokaklar var; içinde güzel ağaçlar, akasyalar, atkestaneleri, çınarlar olan… Ama dalları budanmış ve yanına yapılan 6 katlı bir binanın en alt katında doğan ve büyüyen bir çocuğun psikolojisi ile o ağaçla insan boyutunda doğal ortamındaki gibi ilişki kuran bir çocuğun psikolojisi farklı olur. Mutlaka hepsi birbiriyle bağlantılıdır.

Ülkemizde mimarlık alanında öğrencileri ve mimarları besleyen yayınlar yeterli derecede çıkıyor mu?

Bizim öğrencilik yıllarımızda 2-3 tane dergi vardı. Biri Arkitekt adında mimar Zeki Sayar’ın çıkardığı. Eminönü’nde bir iş hanının 6. katındaydı. Oradan aldığımız zaman daha indirimli alırdık. İnce, siyah beyaz, içerisinde çok az fotoğrafın bulunduğu bir dergiydi. Bir de Çevre diye bir dergi çıkmıştı. Bu ikisi bizim için çok önemli dergilerdi. Okulların kütüphanelerine kısıtlı yabancı dergiler gelirdi, onlara bakardık. Çok şey de kazanırdık o dergilere bakmaktan. Yıllardır Doğan Hasol’un çıkardığı Yapı dergisi de mimarlık açısından sektörde önemli bir yer tutar. Bu üç dergiyle büyüdük biz. Ama, şuanda çok sayıda yerli yayınevinin çıkardığı dergiler var. Her sayılarında da mutlaka yabancı mimarlık eserleri var. Ve sizlerin yaptığı gibi yerel dergiler de var. İçinde fotoğraflar, inşaat projeleri, makaleler, söyleşiler olan. Bu da bu sektöre ciddi bir hizmettir. Artık çok sayıda yabancı dergi de kolaylıkla elde edilebiliyor. Biz çok fazla dergiye aboneyiz. Her ay bize dünyanın değişik yerlerinden dergiler geliyor. Tüm bunların dışında da internet denilen çağın önemli bir nimeti var. İstediğimiz bilgiyi istediğimiz zaman alabiliyoruz. Yayınlar şuanda yeterli. Yetersiz demek haksızlık olur.

Peki, kitap bazında yeterli görüyor musunuz?

Biz kitaplara çok düşkün bir ofisiz. Çok kuvvetli bir kütüphanemiz var. Bu odada gördüklerinizin dışında atölyede de her yer kitap. Çok sayıda yayın çıkıyor. Mimarlık okulları, mimarlar, mimarlık ofisleri, inşaat firmaları, belediyeler, vakıflar vesaire çok mimarlık yayını çıkıyor, ama yeterli değil. Bu aslında şuna bağlı; yayıncılığı yeni gelişmekte olan bir ülkeyiz. Tıpta, ekonomide, biyolojide, felsefede, matematikte nasıl yeterli değilse mimarlıkta da yeterli değil. Yani mesleki kitaplar çok çıkıyor, araştırmalar, doktora tezleri, ama bunlar genelde dünya standartlarının alt seviyelerinde kalıyor. Mimari kitap konusunda daha iyiye gitmemiz lazım. Biz yaşam konforumuzun bir kısmını bu kitaplara yatırıyoruz. Ama onlar bizim mesleğimizin, ruhumuzun gıdası. Beslenme aracımız olduğu için kitap ayrılmaz bir parçamız.

Gelecekte mimari projelerin ana etkeni sizce ne/neler olacak?

Aslında şuanda da gelecekteyiz. Dün sabah erken kalktım ve televizyonda bir belgesele denk geldim. Çatalhöyük’ü anlatıyordu. Çatalhöyük Anadolu toprakları üzerindeki ilk yerleşim yerlerinden biri. Kerpiçten yapılmış tek odalı evlerin içinde bir ocak var, kapısı yok, çatıdan ufak bir delikten giriliyor. Çatıdan girmenin nedeni de yabani hayvanlardan kendini koruma isteği. O zaman bulunan çamur ve otla yapılan yapı malzemesi kerpiç çok fazla mekanik tesisatı gerektirmiyor. Kereste olsa kesilmesi, taş olsa işlenmesi gerek… Çatalhöyük’ten günümüze gelen süreçte şuanda asansörlü, kaloriferli ve teknolojinin kullanıldığı evlerde yaşıyoruz. Çok daha eskilere gitmeye gerek yok aslında. Mesela elektrik kesildiğinde evde çok fazla etkilenilmezdi. Her evde bir gaz lambası vardı ya da benzer bir şey vardı, elektrik kesilince onu yakardık. Şimdi evde elektrik kesildiği zaman; asansör çalışmıyor, televizyon çalışmıyor, sıcak su çalışmıyor, internet çalışmıyor, fırın çalışmıyor, buzdolabı çalışmıyor, çamaşır makinası, bulaşık makinası ve benzeri hiçbir şey çalışmıyor. Yaşam neredeyse duruyor. Dolayısıyla bu süreç mimariyi de etkiliyor. Davranış biçimleri değişiyor insanların. Eskiden çok büyük mutfaklar söz konusuyken şimdi çalışan eşlerden oluşan aileler daha ufak mutfaklar, daha ufak evler istiyor. Enerjinin çevresel kaygılarla birlikte pahalıya mal olması doğal enerjinin değerini ortaya çıkardı. Yani gelecekteki mimari daha sürdürülebilir bir yaşam üzerine kurulacak. Kentler kendi ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendisi üretebilecek ki, bu projeler başladı zaten…

Henüz kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimarlara neler tavsiye edersiniz?

İşlerini ciddiye almalarını ve işlerine saygı duymalarını tavsiye ederim. İşlerini ciddiye alınca ve saygı duyunca görecekler ki, kendileri de ciddiye alınıyor, saygı duyuluyor. Bu da doğru ürünler, doğru tasarımlar ve kente doğru işaretler koyma fırsatı yaratacak. Araştırma yapmalarını ve iyi insan olmalarını, olmaya gayret etmelerini tavsiye ederim. Çünkü her meslekte olduğu gibi mimarlıkta da bir insan nasıl insansa öyle mimardır. Araştırma yapmalarını pes etmemelerini ve dayanıklı olmalarını tavsiye ederim.

Mimarlık felsefenizi neler oluşturuyor? Mimarlığın sizdeki kelime karşılığı nedir?

İçinde yaşayanları ya da etkilenenleri mutlu edecek yapılar tasarlamak felsefe ve hedefimiz. Bir insan içinde yaşayacaksa mutlu olsun, dışardan gören insan da o yapıyı sıcak görsün, kendinden bir şeyler bulsun. Bunu sağlamaktır hedefim. Kelime karşılığı da bu söylediklerim içerisinde gizli. Yani insanları mutlu edecek yapılar tasarlamak.

Sizi en iyi yansıttığını düşündüğünüz bir projeniz oldu mu? Olduysa hangi proje ve sebepleri?

Aslında her projemizde kendimizden bir parça görür, bir nevi kaderimizi çizeriz. Bursa Büyükşehir Stadyumu’nu bu kapsamda ayrı tutabilir, öne çıkarabilirim. Bursa Büyükşehir Stadyumu hem kentin ruhunu, hem takımın aidiyetini formuyla sunarken, tasarımdaki kararlarıyla da mimarı olarak bizim duruşumuzu ve meydan okumamızı simgeleyen bir yapıdır.

Mimari anlayışınızla örtüşmeyen proje teklifleri aldığınızda genel kararınız projeye dahil olmamak mı, yoksa projeyi ortak paydada yeniden şekillendirmek mi oluyor?

Bu soruya cevap verecek düzeye bir mimar olarak yeni yeni geldik diyebiliriz. Yoksa mimarlık hayatımda işe yeni başladığımda çok fazla proje seçmek gibi bir lüksüm olamıyordu. Ama bu mal sahibi ne istediyse onu yaptım anlamına da gelmez! Yeni ofis açtığım dönemde çok içime sinmeyen tasarımlarda bile mutlaka kendi doğrumu, kendi isteğimi ya da mimarlığa uymayan noktadaki talepleri minimize etmeye çalıştım ve mal sahibinin dediğini yapıyor gibi hissettirip aslında kendi doğrularımı kullandım. Ama bu dönemde bu konuda daha radikal hareket etme imkanımız var. Zaten bizle uyumsuz çalışacak ya da bizim düşüncemiz dışında talepleri olanlar da gelmiyor zaten. Çünkü çok fazla işimize müdahale edilmesini sevmiyoruz. Biz işverenin bize söylediklerini mimari doğrularla ya da tasarım diliyle geliştiriyoruz. Bize müracaat eden, bizim tasarımımızı isteyen işverenlerimizle bizim isteklerimizi örtüştürerek yorumluyoruz ve ortaya iki tarafı da memnun eden ürünler çıkarıyoruz.

2018 yılı için düşündüğünüz projeler var mı?

2018 yılı için düşündüğümüz projeler var. Öncelikle ülkemizin huzuru, mutluluğu ve refahını -başındaki çok sayıda problemin hayırlısıyla sağlıkla ve ülkemize zarar vermeden hallolmasını- istiyoruz. Yani ülkede bu kadar problem varken bunu yok sayıp da bir düşünce geliştirmek mümkün değil. 2018 ile ilgili birinci dileğimiz bu. Bunun dışında da mesleğimizle ilgili ses veren ve ilgi çekecek projeler yapmayı hedefliyoruz. 2018 yılı içerisinde de Bursa dışında en az 3 proje, ülke dışında da en az 1 proje hedefliyoruz. Ön çalışmalarını ve hazırlıklarını yaptığımız, enteresan ve yine ses verecek güzel projelerimiz olacak.

Vizyonunuzu nasıl yeniliyorsunuz? Ve bu yenilenme süreci projelerinize nasıl yansıyor?

Her yeni güne -mesleki açıdan- başlamanın heyecanıyla uyanıyorum. Masamın üstünde her zaman güncel yayınları bulunduruyorum. Her gün mutlaka bunları kurcalıyorum. Her sabah baktığım birkaç mimari internet sitesi var. Yeni bir şey yapma, farklı bir tasarım yapma duygusunu hep yeşil tutarım. Vizyonumu yenilemenin yolu bu istekten ve güzel, yeni şeyler yapmak, beğenilen binalar, beğenilen projeler yapmaktan geçtiğine inanırım ve işin anahtarı da oradadır zaten.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.