Hava Durumu

Bursalı yönetmenler TBMM'de

Yazının Giriş Tarihi: 27.03.2021 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.03.2021 00:00
İstiklal Marşı’mızın kabulünün 100 yılı vesilesi ile düzenlenen kısa film yarışmasında Bursalı yönetmenler ödülle döndü. Birincilik ödülünü ‘İstiklal’ adlı film ile Ahmet Abdullah KARACA, ikincilik ödülünü ‘Mektup’ adlı film ile Metin ÖZTÜRK kazandı. 12 Mart 1921 yılında Mehmet Akif Ersoy'un tırnakları ile yazdığı şiir aslında şiirden öte Türk milletinin hislerini kağıda aktardığı duygular manzumesi ulusal marş ilan edildi.  Mehmet Akif Ersoy, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ve arkadaşı Hasan Basri Bey'in ısrarlarına dayanamayarak ulusal marş yarışmasına katıldı. 

İlk başlarda katılmayı 500 liralık para ödülü nedeni ile kabul etmedi daha sonra arkadaşlarının ısrarı ile yarışmaya katıldı. O güne kadar gönderilen şiirlerin hiçbiri yeterli bulunmamıştı ve en güzel şiiri Mehmet Âkif'in yazacağı düşüncesi Meclis’te herkesin ortak fikri idi. Mehmet Âkif'in yarışmaya katılmayı kabul etmesi üzerine kimi şairler şiirlerini yarışmadan çektiler. Mehmet Akif'in orduya ithaf ettiği İstiklâl Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hâkimiyet-i Milliye' gazetesinde yayınlandı.

Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45'te ulusal marş olarak kabul edildi. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai Vakfı’na bağışladı. 


2021 yılının İstiklal Marşı’nın kabulünün yüzüncü yılı olması nedeni ile birçok etkinlik yapıldı. Sebilürreşad Dergisi 1908 yılında Mehmet Akif Ersoy'un desteği ile Eşref Edip Fergan Başyazarlığında Sırat-ı Müstakim adı ile yayın hayatına başlamıştır. Son kapatılmasının ardından 2016 yılında Ankara merkezli olarak gazeteci-yazar Fatih Bayhan tarafından yayın hayatına ve hayatımıza tekrar girmedi. 

14 Mart 2016 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Prof. Dr. Mustafa ŞENTOP’un himayelerinde İstiklal Marşı'nın Kabulünün 100. Yılı Anısına ‘SEBİLÜRREŞAD ULUSLARARASI İSTİKLAL KISA FİLM YARIŞMASI’ düzenlediler. Bu harika çalışmadan dolayı Fatih Bayhan'ı kutlarım. TBMM deki ödül töreninde jüri üyeleri, Hülya Koçyiğit ve Yavuz Bingöl dışında sinema profesyonellerinin olmaması açıkça beni üzdü. Ödül töreninde Bursa'dan yarışmaya bildiğim kadarı ile 4 sinemacı arkadaş katıldı. İki yönetmen arkadaşımız kazandı. İstiklal Kısa Film Yarışması’nın ilk 3’e giren arkadaşları kutluyorum. ‘İstiklal’ adlı film ile birinci olan Ahmet Abdullah KARACA’yı, ‘Mektup’ adlı filmiyle ikinci olan Metin ÖZTÜRK ile ‘Kırkbir’ adlı film ile üçüncülük ödülünün sahibi olan Ömer DIŞBUDAK'ı tebrik ederim. 

  Yarışmada birincilik ödülünü alan ‘İstiklal’ adlı filmin yönetmeni Ahmet Abdullah KARACA ile küçük bir söyleşi yaptım                                                    M. Haluk YALÇINKAYA: Neden istiklal kısa film yarışmasına film çektiniz?                                                    Ahmet Abdullah KARACA: İstiklal kısa filmini çekerken niyetimiz, vatanımızı bize emanet eden kurtuluş savaşı kahramanlarımızı hatırlatmak, bizler için yaptıkları fedakarlıklara farkındalık oluşturmaktı. Senarist arkadaşım Aykut Topçuyla herkesin bir hayat mücadelesi de olduğunu, bu hayat standartlarımızı yükseltme mücadelesinde duraksayıp, İstiklal mücadelesini veren atalarımızı düşünmeyi ihmal ettiğimizi fark ettik. Uluslararası İstiklal Kısa Film yarışmasına bu fikirden doğan kısa filmimiz ile katıldık.                                                                                                                                     M. Haluk YALÇINKAYA:  Filmin hikayesinin hikayesini anlatır mısınız?                                                                   Ahmet Abdullah KARACA: Film kurtuluş savaşı için cepheye asker toplayan bir grup askerin başından geçen bir hikayeyi anlatıyor. Cephede savaşmak için gönüllü bu dağ köyü halkından biri tam tersine gitmemek için elinden geleni yapıyor, saklanıyor. Şaşırtıcı bir sonla izleyenleri duygulandıran bir hikaye.                                                                                                                                                                           M. Haluk YALÇINKAYA: Çekim aşamalarını anlatır mısınız?                                                                           Ahmet Abdullah KARACA: Senaryoyu bitirdikten sonra o atmosferi yansıtacak ve o döneme uygun bir dağ köyü bulmakla çekim aşamaları başladı. Daha önce bir reklam filmi için Keles’in Gelemiç köyüne gitmiştim. Bu hikaye için de Gelemiç Köyü’nün çok uygun olduğunu düşündüm ve ekip arkadaşlarımla paylaştım hepsi fotoğrafları gördüğünde çok heyecanlandı çok beğendi. Organizasyon ve yapımcılığı üstlenen İsmail Ay arkadaşım köy ile iletişime geçti. Sanat yönetmeni arkadaşımız Tuğba Yaman ile o dönemi yansıtacak aksesuar ve kıyafetleri buldular. Geriye sadece oyuncular kalmıştı. Senaryoyu oluştururken komutan karakterine daha önce başka projelerde de beraber çalıştığımız Emre Yaşa’yı düşünüyordum. O da sağ olsun beni kırmadı ve kendi öğrencilerini de alarak bize çok büyük katkı sağladı. Böylece ekibi tamamlamış olduk.  Maalesef yarışmanın son başvuru tarihi ertelenmeden önce kısa bir vaktimiz olduğu düşünüyorduk. Bu sebeple görüntü yönetmenliğini ve kurgusunu da ben yapmak zorunda kaldım. Hem kamera kullanmak hem de oyuncuların idaresi beni biraz zorladı ama sadece bir günde çekimleri bitirmemizi sağladı. Çok daha hızlı hareket edebildik. Masa başındaki süreci de bir hafta gibi kısa bir sürede bitirdim yarışmaya gönderdik fakat son başvuru tarihi ertelendi. Kazandığımız bu süre içerisinde de filmin renk düzenlenmesi ve ses düzenlenmesi üzerine daha titiz çalışabildim.                                             M. Haluk YALÇINKAYA: Ödül alınca, neler hissetiniz?                                                        Ahmet Abdullah KARACA: Çok duygulandım tabii. Protokolde en ön sırada yerim ayrılınca birinci seçildiğimi anladım aslında ama yine de filmim gösterildiğinde ve herkesin sonunda etkilendiğini duygulandığını hissettiğimde ben de çok duygulandım. TBMM’de bu şekilde onurlandırıldığım için gururlu hissettim.   Yarışmanın 2’ncisi olan ‘Mektup’ adlı filmin yönetmeni Metin ÖZTÜRK ile de söyleştim… M. Haluk YALÇINKAYA: Neden İstiklal Kısa Film Yarışması’na film çektiniz?                                           Metin ÖZTÜRK: İstiklal Marşı’nın kabulünün 100. Yılı olmasının tabi ki büyük bir etkisi var. Bir daha böyle bir 100. Yıl olmayacak, böyle bir yarışma düzenlemeyecek. Ne olursa olsun bu yıla hitaben bir kısa film çekmeye karar verdik ve kolları sıvadık.                                                                                            M. Haluk YALÇINKAYA:  Filmin senaryosunun hikayesi nasıl gelişti ve filmin çekim aşamaları hakkında bilgi verir misiniz?                                                                                                                                                              Metin ÖZTÜRK: Gün içinde gördüğüm, yaşadığım olaylar, izlediğimiz filmler, bazen zaman zaman etkiler beni. Beni değil genelde herkesi etkiler. Hele geceleyin başınızı yastığa koyduğunuzda daha da derinleşin bir duygu alır. Bu hikayede öyle başladı. Eski fotoğraflarımın, eski teyp kasetlerimin eski ödenmiş banka dekontlarının olduğu bir çantam valizim var. Bir gün bu çantaya yine bir şeyler tıkıştırırken içimden çantayı kurcalamak geldi. Eski resimler, eski kasetler derken, çantanın en dibinde askerlik yıllarımdan kalan mektuplar gözüme ilişti. Bir tanesini açıp okumaya başladım. Okuduktan sonra ne güzel ne samimi geldi. Çantamı toparlayıp yerine koyduktan sonra Geçmişten günümüze Mehmet Akif Ersoy'a mektup yazma fikri kafamda oluştu ve senaryoyu bu şekilde yazmaya başladım. Senaryo yazdıktan sonra arkadaşlarıma senaryoyu okuttum. Hepsi hoşnut kaldı. (Sadece biri senaryoyu beğenmedi ismini vereyim İsmail abi) Daha sonra filmi çekmeye karar verdik. Bunun için ilk önce o döneme uygun eski köy okul bulmam gerekiyordu. Bursa'da eski köy okulu arıyorum. İnternetten bakıp araştırıyorum. Orhaneli, İnegöl, Nilüfer geziyorum ama nerde. Bulamadım. Çoğu köy okulları taşımalı sistemden dolayı, terkedilmiş kendi haline bırakılmış harap olmuş. En son vazgeçiyordum ki; yine internette arama yaparken, Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı eski ‘Kızılelma İlkokulu’ diye bir okul buldum. Gideyim mi gitmeyeyim mi buda yıkılmış harabedir diye gitmek istemedim. Bir şeyler beni oraya doğru sürükledi ve o köye eski kızıl elma köyüne gittim. Okul gerçekten Bursa'nın en son köy okulu diyebilirim. Orda köy öğretmenimizle tanıştım, konuştum. Ve film böyle başladı. Tabi kısa olsun uzun olsun her filmin zorlukları aksilikleri var. Filmin birinci kısmını çektik, ikinci kısmını çekeceğimiz sırada malum pandemi okulları tatil etti. Neyse yarışmanın zamanına daha var. O zamana kadar okullar açılır çekeriz diye arkadaşlarla plan yaptık Ama Okullar açılmadı gitti. Ve okullar açıldı. Plan yaptık şu gün çekiyoruz diye ama o güne geldiğimizde milli eğitim bakanı açıklama yaptı. Okullar kapandı. Çekemedik. Aradan zaman geçti Yarışmanın son başvuru tarihine kaldı 3 gün. Biz ümitsizliğe kapıldık. (En çokta İsmail abi) ne yapalım sağlık olsun dedik. Benim aklımda hala çekme planı var. Ama nasıl? O akşam milli eğitim bakanı tekrar açıklama yaptı. Pazartesi ilkokullar yarım gün açılacak diye Bu haber beni heyecanlandırdı. Ama bize uymuyordu. Olsun dedim. Kafaya koymuştum bir kere çekmeyi. Sabah uyandığımda görev yaptığım okuluma gittim. Müdürümle konuştum. Ve okulumuzda okuyan çocukları, kendi mahallemde okuyan çocukları, velilerin izinlerini alarak, tek tek okula taşıdık. Bazı velilerimiz sağ olsunlar çocuklarını kendileri getirdi. Böylelikle bu filmin çekimini tamamladık. Kurgusunu uyumadan dinlenmeden başvuru tarih saatine son 4 saat kala filmi gönderdik.                                                                                                                                                     M. Haluk YALÇINKAYA:  Ödül alınca neler hissettiniz?                                                                                           Metin ÖZTÜRK: İkinci olduğumuzu Ankara'da Meclis’te açıklandı. Ama o ana kadar hep bir heyecan... Beni aradıklarında finale kaldığımı söylediler.  Bir gün Ulucami’de cuma namazı kılmak için gittiğimde yarışmayı düzenleyen Sebilürreşad Dergisi’nden aradılar. Finale kaldığımı söylediler. Sıra geldi programın başlamasına, meclis başkanımız açılış konuşmasını yaptı. Finale kalan yarışmacıları tebrik etti. Benim heyecanım biraz daha arttı. Filmler gösterime başladı. İlk 3’üncü olan film gösterildi ve film güzeldi. Film izlerken, “Bu film böyleyse ben sonuncu olmuşturum” dedim. Film bittikten sonra ikinci filmi açıkladılar. Benim yaptığım filmdi açıklanan… O an Meclis’te ayaklarım yerden kesildi. O heyecan bambaşkaydı. Filmimi izledik. Ondan sonra 1’inci olan filmi izledik. O film de Bursa'da çekilmiş bir film. O da güzeldi. Ödül töreninden sonra yarışmaya katılan arkadaşlar ve jüri üyeleri ile Meclis’te yemeğe gittik. Burada çok film ile konuşmalarımız daha çok oldu. Bursa'dan yarışmaya katılan birinci olan arkadaşım ve ben Jüri üyelerinden Hülya Koçyiğit ve Yavuz Bingöl'den film ile ilgili eleştiriler, öneriler bazı tavsiyeler aldık. Yavuz Bingöl oynadığı Nisan ayında galası olacak ‘Akif’ adlı filmine davet etti. Jüri üyeleri Hülya Koçyiğit ve Yavuz Bingöl ile sıcak samimi sohbetlerimiz oldu.                                                                                     Finalde ‘inci ve 2’nci filmler Bursa'dandı. Jüri üyeleri iki filmde de mekanlara hayran kaldılar. Bursa'nın neresinde olduğunu, köylerin çok güzel olduğunu dile getirdiler.                                                                     Sebilürreşad Dergisi Yayın Yönetmeni Fatih BAYHAN ve diğer jüri üyeleri bu köyleri ve Bursa'mızın tarihi yerlerini gezmek görmek istediklerini söylediler. Ben ve Birinci olan arkadaşım seve seve kabul ettik. Çok güzel bir törendi dahası diğer ödüllere...                                                                                                   İstiklal Marşı yazarımız Mehmet Akif'in ödül aldıktan sonraki hayatını merak edenlere buraya not düşeyim istedim.

İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilen Mehmet Âkif, 1922 yılında sağlık gerekçesi ile milletvekilliğinden istifa etti. Bir süredir kendisini Mısır'a davet eden Mısır Hıdivi Abbas Halim Paşa'nın davetine kabul eder ve kışlarını Mısır’da geçirmeye başladı. Safahat 1924 yılında Türkiye'de basılır. Birkaç sene yazları İstanbul'da, kışları Mısır'da geçiren Mehmet Âkif, 1926 kışından sonra Mısır'dan dönmez. Kahire yakınlarındaki Hilvan'a yerleşir. Kahire'deki "Câmiat-ül Mısriyye" adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verir(1925-1936).Mısır da hastalanır ve 17 Haziran 1936'da tedavi için İstanbul'a döner. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul'da, Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda hayatını kaybetti. Edirnekapı Mezarlığı'na defnedilir. Mehmet Akif'in vatan sevgisini her istiklal marşını okuduğumda ya da okunduğunda kendi vatan sevgi ve coşkumla birleştirir söylerim ve bu toprakların kolay elde edilmediğini anlarım.                          

 ...Hakkıdır hakk'a tapan milletimin İstiklal!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.