Hava Durumu

Metin Belgin'in Bursa'dan Yeşilçam'a yolculuğu...

Yazının Giriş Tarihi: 08.05.2021 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.05.2021 00:00

Çoğu insanın bir ideali bir hayali vardır. Tabi hayal etmekle iş bitmiyor çaba da göstermesi lazım, çaba kelimesini açarsak önce bilgi edinmesi ve çalışma göstermesi şarttır.

Bursa'da sadece tiyatro izleyicisi iken ideali için her şeyden fedakarlık yapan şehir değiştiren ve eğitimler alan ve sonunda çocukluk hayallerini gerçekleştiren bir sanatçıdan bahsetmek istiyorum.

Uzun zamandır adını bildiği ‘Metin BELGİN’ yeni kitabı ‘Renkli-Türkçe, Sine'masal’ çıkınca hemen irtibata geçtim, sağ olsun sohbeti kabul etti. Tabi önce kitabını okudum sonra merak ettiklerimi sordum, bu arada kitabını okumanızı tavsiye ederim.

M. Haluk Yalçınkaya: Babanız mesleği ne idi, ne işle uğraşırdı? Ailenizde tiyatro veya sanat ile uğraşan var mıydı? Aileniz hala Bursa'da mı sizin için Bursa ne anlam taşıyor?                                                        

Metin Belgin: Bursa’da doğdum, büyüdüm. Çocukluğum Gümüşçeken Caddesi’nde şimdi işhanı olan iki katlı bahçeli evimizde geçti. Ailemde başka sanatla uğraşan kimse yoktu, babam tornacıydı, ama sürekli kitap okurdu, okuma alışkanlığını bana rahmetli babam kazandırdı. Tiyatrocu olmamı en çok destekleyen rahmetli annemdi; onlar sahnede beni izleyerek gurur duydular her zaman... İki kız kardeşim de orada yaşamaya devam ediyor. Bursa’yı şöyle değerlendiriyorum,  şehircilik anlamında modern yapılarıyla başka bir şehre dönüştü, çocukluğumda 200 bin nüfuslu bile değildi belki de... Kozmopolit hiç değildi. Komşuluk, arkadaşlık ilişkileri çok güçlüydü. Muhafazakar yapısının içinde Bektaşileri de barındırırdı, bilgeleri de... Bursa'nın hacim olarak bu kadar büyümesi gerekli miydi? Kaçınılmaz bir gereklilik ama özgün yapısı korunarak yapılmalıydı. İçinde yaşarken belki bu çılgınca yenileşme olumlu karşılanabilir. Dışarıdan bakıldığı zaman neleri kaybettiğini daha iyi anlıyor insan...

M. Haluk Yalçınkaya: Siz normalde elektronik mesleğini seçmek istiyordunuz, hangi olay sizi tiyatro dünyasına sevk etti?                                                                                                                                      

Metin Belgin: Ortaokul öğrencisiyken Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nun önünden geçerdim, hemen yanında Oda Tiyatrosu vardı, Halkevleri zamanından kalma… Halk Eğitim Tiyatrosu adını almıştı, önündeki panoda oyuncu seçmeleri yapılacağına dair bir duyuru okudum, çok heyecanlandım. Annemin desteğiyle katıldım, Turgut Özakman’ın Ocak oyununda küçük oğul Özcan rolüne seçildim. Kasım 1971’de oynamaya başladım, sahne tozunu böyle yuttum galiba, elektronik tutkum artık hobi olarak kalacaktı. Bu arada bana tiyatroyu aşılayan, hocam Aykan Uzoğuz’u ve ilk yönetmenim Bursalı şair Selâmi Üney’i de saygıyla anıyorum.

M. Haluk Yalçınkaya: İlk seyrettiğiniz filmin adı ne idi? Filmi hangi sinema salonunda seyrettiniz?                                       

Metin Belgin: İlk Tayyare Sineması’nda film izlemeye başladım, 1960’lı yılların ortaları sanırım, Cüneyt Arkın’ın oynadığı Malkoçoğlu, bir de Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun’un oynadığı Hıçkırık. Ayrıca, Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nun altında Halk Eğitim salonu vardı, orası Bursa’da “Sinematek” gibiydi, ticari sinemalara sokulmayan sanat filmleri gösterilirdi, Savaş ve Barış filmini orada izlemiştim örneğin…

M. Haluk Yalçınkaya: Bursa'da yazlık sinemalara gider miydiniz? Giderseniz en çok hangisini severdiniz?                                                                                                                                                        

Metin Belgin: Televizyonun olmadığı zamanlarda sinemasız olur mu hiç? Yazın Irgandı Köprüsü’nün çaprazında Rüya Sineması’nda Yeşilçam filmlerini; sonraki yıllarda Mahfel’in sokağında, Setbaşı Sineması’nda, Amerikan yapımı filmleri izlerdim. Bir de tatilde Burgaz’daki yazlık sinema unutulmazlarımın arasında.

M. Haluk Yalçınkaya: Bursa'da gittiğiniz sinema salonundaki bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

Metin Belgin: Heykel’deki Dilek Sineması’nın açıldığı zamanı hatırlıyorum, gişesi, fuayesi, locaları, beyazperdenin önündeki kadife perdesiyle Bursa’nın ilk modern sinema salonuydu. Kovboy filmlerinin hastasıydım, en öndeki kısım, ‘Duhuliye’ adıyla, daha ucuz biletle film izlenen bölümdü. Sinemaskop filmler geldiğinde perdenin büyüklüğü beni çok etkilerdi, arka sokağında makine dairesinin penceresini keşfetmiştim, makinistin sokağa attığı film karelerini toplar, evde gaz tenekesinden yaptığım projeksiyonda arkadaşlarıma gösterirdim.

M. Haluk Yalçınkaya: İstanbul'da genellikle hangi sinema salonuna giderdiniz?                                     

Metin Belgin:  Beyoğlu’nda Emek, Fitaş, Sine-Pop, Beyoğlu, Alkazar; Nişantaşı’nda Konak…

M. Haluk Yalçınkaya: Bursa Devlet Tiyatrosu’nda kurslarına katıldınız, seçmeler nasıl oldu?                 

Metin Belgin: Oda Tiyatrosu’nda ikinci oyun olan ‘Güneşte On Kişi’yi Devlet Tiyatrosu oyuncularından Yıldıral Akıncı yönetmişti, seçme bir anlamda orada oldu, aramızdan bazılarını açılan Feraizci Mehmet Şakir kursuna davet etti, ben de seve seve katıldım. Devlet Tiyatrosu’nun önemli ve değerli oyuncularından hem dersler aldım, hem de onlarla aynı sahneyi paylaştım.

M. Haluk Yalçınkaya: Bursa Devlet tiyatrosunda hangi hocalar dersinize girerdi?                                       

Metin Belgin: Âli Cengiz Çelenk, Feyha Çelenk, Yalın Tolga, Tülin Oral, Yıldıral Akıncı, Okan Kılan, Nezir Şener.

M. Haluk Yalçınkaya: Kurstaki arkadaşlarınızdan tiyatro ya da sinema ya devam edenler kimler?

Metin Belgin: Ahmet Uğurlu, Mustafa Uğurlu, Hakan Güneri, Özer Tunca, rahmetli Muhittin Korkmaz… Benden sonraki dönemde Erkan Can, Ali Sürmeli, Zafer Algöz, rahmetli Halil Kumova... Adını hatırlayamadıklarım da mutlaka vardır.

M. Haluk Yalçınkaya: Bursa Devlet Tiyatrosu’na tayiniz çıkınca neler hissettiniz?  Ahmet Vefik Paşa tiyatrosunda kimlerle çalıştınız?                                                                                                                         

Metin Belgin: Ankara Devlet Konservatuvarı, Tiyatro Bölümü’nden mezun olduktan sonra sınıf arkadaşım Ahmet Uğurlu’yla birlikte yuvamıza dönmeye karar verdik, başvuru dilekçemizde belirttik, başka talep olmadığı için tayinimiz Bursa’ya çıktı, çok mutluyduk…  Amatör olarak başladığım oyunculuk serüvenine, doğup büyüdüğüm şehirde profesyonel olarak devam ettim. Haşmet Zeybek’in ‘Düğün ya da Davul’ adlı oyunu unutamadığım oyunlardandır. Feyha Çelenk, Yıldıral Akıncı, Vacide Öksüzcü, Kenan Işık, Tayfun Orhon, Rümeysa Bozdağ, Mutlu Güney, Sevinç Çetinok, Cevza Şipal, Özel Aydın, Emin Gümüşkaya, Ahmet Uz.

M. Haluk Yalçınkaya: Tiyatronun ve sinemanın anlamı ne sizin için?                                                                  

Metin Belgin: Kısaca, hayat biçimi… Yazmak, çalışmak, denemek, yönetmek, oynamak… Hepsi hayata dair, hayatın içinden çünkü…

M. Haluk Yalçınkaya: Sinemaya gönül verdiniz İstanbul'a gittiniz o zaman ki oyuncular sizi nasıl kabul ettiler? Bu süreç nasıl gelişti bizimle paylaşır mısınız?                                                                                        

Metin Belgin: Sinema filmlerinde oynamak kolay olmadı tabii, önce figüran olarak başladım, yönetmenlere kendimi kanıtlamak durumundaydım. İlk önemli deneyimim ‘Üç İstanbul’ dizisiyle oldu, sonra kamera arkasında ve önünde öğrenme isteğimle, çabamla kabul gördüm. Oyuncuların çoğuyla arkadaş oldum, onlarla aramda bir problem yaşanmadı.

M. Haluk Yalçınkaya: Dublaj (sanatına) ilgi duymanızın ana sebebi ne idi?                                                    

Metin Belgin: Tamamen ek iş, ek gelir…

M.Haluk Yalçınkaya: Geçen gün Titanic filminin en romantik sahnesini Balkan Türkçesi ile seslendirmesine rastladım ama filmin romantik sahnesi başka bir filmin sahnesi gibi olmuş sinemada seslendirme bu kadar önemli ve özveri isteyen bir dal iken sizce gene de zanaat mıdır? Neden açıklar mısınız?                                                                                                                                                                   

Metin Belgin: Bir oyuncuyu seslendirmek, onu taklit etmektir. Hele yabancı bir filmdeki oyuncuya dublaj yaparken, oyununa bakarak, sesini dinleyerek en yakın tonlamalarla Türkçe söylemektir. Verdiğiniz örnekte, zanaatçı iyi işçilik çıkaramamış, sorun orada sanırım. Sanat olabilmesi için hiç yoktan var etmek gerekir, dublajda böyle bir şey yok, taklit yaparak sanat olmaz, usta zanaatçı olunur bence…

M.Haluk Yalçınkaya: Sizce, Yeşilçam döneminde Türk sinemasının en başarılı, iz bırakan yönetmenleri ve oyuncuları kimdir?                                                                                                                       

Metin Belgin: Yönetmenler: Lütfi Ö. Akad, Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Halit Refiğ, Yılmaz Güney, Ertem Eğilmez, Bilge Olgaç, Yavuz Turgul… Oyunculardan ayrım yapmıyorum, hepsinin yüksek performans sergilediği filmler olmuştur, ama filmlerinde kendini seslendiren Sadri Alışık’ı, Müjde Ar’ı, Şener Şen’i ayrı yere koyarım.

M. Haluk Yalçınkaya: Yeşilçam döneminin oyuncuları ile rol aldınız, Sadri Alışık gibi bir usta ile oynadınız kitabınızda yazdığınız anılar gibi anılarınızı bizimle paylaşır mısınız?                                                 

Metin Belgin: Sadri Alışık hem özel bir insan, hem de her rolü sahici bir karaktere büründüren muhteşem oyunculardandı. Uzun sohbetlerimizde hem dedikodu yapardık, hem de deneyimlerini paylaşırdı. Sadri abi de tiyatro kökenliydi, Muhsin Ertuğrul’dan bahsederken gözleri parlardı, bir de en yakın arkadaşı Ayhan Işık’ın sözü açılınca gözleri dolardı. Onunla tanıştığım, çalıştığım, karşılıklı oynama fırsatını yakaladığım için kendimi şanslı hissediyorum.

M. Haluk Yalçınkaya: Dizi olsun, sinema filmi olsun içinde bulunduğunuz projelerde sadece oyuncu değil birçok bölümünde çalıştınız, en çok bir projenin hangi bölümünde (oyuncu, yönetmen, yapımcı) olmak size zevk verir.                                                                                                                                            

Metin Belgin: Kamera önünden daha çok kamera arkasında çalıştım. Yazdığım üç senaryo sinema filmine çekildi; ‘Kayıkçı’, ‘Ayın Karanlık Yüzü’ ve ‘Mavi Gözlü Dev’… Senaryonun yanı sıra kurgu yapmayı da çok seviyorum, filmi oluşturan asıl işçilik olduğunu düşünüyorum, Ayzenştayn’dan beri…

M. Haluk Yalçınkaya: Sizce iyi bir film nasıl olmalı?                                                                                            

Metin Belgin: Çok iyi roman uyarlamaları olduğu gibi, yine çok iyi senaryodan çekilmiş filmler de mevcut. Ben yönetmen sinemasına odaklananlardanım, yönetmenin kurduğu, kurguladığı dünya benim için önemlidir. Ama bazı ticari filmler de ilgimi çekebilir tabii…

M. Haluk Yalçınkaya: Uzun süredir ‘Kontrabas’ adlı oyununu sahneliyorsunuz, oyundan bahseder misiniz ? İlk oynadığınız zamanki seyirci ile günümüzde sizin oyununuza ilgi duyan seyirci farkı nedir? Oyunda ilk günden bu güne ne gibi değişimler oldu?                                                                                           

Metin Belgin: Patrick Süskind’in yazdığı Kontrabas adlı tek kişilik oyun bir kontrbasçının yaşamından ve klasik müzik üzerinden; bireyin toplum içindeki konumunu, durumunu, psikolojisini sorguluyor. Benim oynamaktan bıkmadığım ilginç bir oyun, aynı zamanda yönettiğim ilk oyun, 1992’den beri sahnede… Birçok kez izleyen seyircilerim var, farklı zamanlarda, farklı sahnelerde izlemeyi sürdürüyorlar, seyirciden yana bir sıkıntım olmadı. Oyun benim oyunculuğumun laboratuvarı, her şeyi deneme şansına sahibim. İlk zamanlar daha anlaşılır olması için, harekete, mizansene boğulmuştum, yıllar içinde daha damıtarak oynamaya başladım. Ama 29’uncu yılda sahnede olamadığım için mutsuzum.

M. Haluk Yalçınkaya: Sizin için Tiyatro mu? Sinema mı? Ya da aradaki fark ne sizin yorumunuzu alabilir miyim?                                                                                                                                                  

Metin Belgin: İkisi de farklı dallar, farklı çalışmalar… Tiyatro, seyirciyle birlikte soluk alıp vererek, sahnede canlı olarak oluşturulan bir sanat… Sinema kamera aracılığıyla ekrana yansıtılan, görüntünün ön planda olduğu başka bir teknik... Tiyatrosuz yaşayamam herhalde, benim ilk göz ağrım, ama sinema filminde oynamak ya da kamera arkasında çalışmak da başka bir heyecan… İkisinden de vazgeçmek istemiyorum.

M. Haluk Yalçınkaya: Birçok filmde ve dizide oynadınız, filmlerde geçen zorluklar ve anılarınızdan bahseder misiniz?                                                                                                                                                   

Metin Belgin: Valla, kırk yıldır o kadar çok şey birikti ki… Zorlukları ve anıları merak edenler ‘Renkli-Türkçe SİNE’MASAL’ kitabımdan okuyabilirler, geçtiğimiz günlerde Literatür Yayınları tarafından basıldı.

M. Haluk Yalçınkaya: Sinema ya başladığınız zamanki Türk sineması ile günümüzün Türk sineması arasındaki fark nedir?                                                                                                                                   

Metin Belgin: En basitinden teknolojik olarak çok sınırlıydı, negatife çekilmek, sonra laboratuvarda pozitife dönüştürülmek zorundaydı, bütün bu işlemler çok pahalıydı, o yüzden çok az tekrar yapılırdı. O yıllarda filmlerin tamamı sessiz çekilmek, sonradan dublaj yapılmak durumundaydı, çok meşakkatli işti yani… Şimdi dünyadaki teknoloji sinemamıza geldi, cep telefonuyla bile film çekilir oldu, üstelik sessiz çekilen film kalmadı, bunlar olumlu gelişmeler…

M. Haluk Yalçınkaya: Türk sinemasının dili hakkında ne diyebilirsiniz? Türk sinemasının dili var mı varsa nedir?                           

Metin Belgin: Çabalar var, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de çabalayan yönetmenler var ama yeterli olmadığı ortada. Genç sinemacıların ellerindeki teknik olanaklarla dünya çapında kabul görecek bir dil oluşturacaklarına inanıyorum. İran sineması, Uzakdoğu sineması gibi, neden olmasın?

M. Haluk Yalçınkaya: Hayalinizde yapmak istediğiniz film veya tiyatro oyunu var mı?                              

Metin Belgin: Benim sinemada en büyük hayalim dünya şairi Nâzım Hikmet’in filmini yapmaktı, zor koşullara rağmen 2007 yılında senaryosunu yazarak, oynayarak,  yapımında yer alarak ‘Mavi Gözlü Dev’ filmini gerçekleştirdik. Şairin Bursa Hapishanesi’nde geçen yıllarına odaklanan film, onun dünyada yapılan ilk biyografik film özelliğini taşıyor, bundan dolayı mutluyum, gururluyum. Yeni işleri karşıma çıktıkça değerlendiriyorum, pandemi sürecini nasıl atlatacağımızı, sahneye ne zaman çıkacağımı bilmiyorum. Şimdilik tiyatro anılarımı yazmakla meşgulüm, onların da kitap olmasını hayal ediyorum. Bu söyleşi için teşekkür ederim.

Ek iş olarak bahsettiği seslendirme için dudak okumayı öğrendiğini ve Clint Eastwood 'u Türkiye’de seslendirmesinde direkt Clint Eastwood'un onay verdiği bir dublaj sanatçısıdır. Dublaj bir sanat olmadığı konusunda haklı ama o yaptığı seslendirmelerde titizlikle uğraşan bir sanatçıdır. Bu güzel söyleşi için bende teşekkür ederim. İyi seyirler.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.