Hava Durumu

Beka sadece sınır meselesi değildir…

Yazının Giriş Tarihi: 23.05.2025 17:24
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.05.2025 17:25

Beka… Son yıllarda sıkça duyduğumuz ama çoğu zaman içini tam olarak dolduramadığımız bir kelime. Politik bir silah gibi ortaya sürüldüğünde, genellikle dış tehditlere işaret eder: sınırlarımız, terör, göçmen meselesi, yabancı ajanlar... Oysa gerçek beka, sessizce zedelenen iç yapımızdadır.

Bir ülkenin bekası, onun sadece fiziki sınırlarının güvenliğiyle değil, çocuklarının umutlarıyla, gençlerinin eğitimiyle, çiftçisinin tarlasıyla, adaletin terazisiyle, kurumlarının dirayetiyle korunur.

Beka deyince önce çocuklar gelmeli akla.
Geleceğin sahipleri... Ama nasıl bir geleceğe hazırlanıyorlar?
Okul sıralarında “ne ezberleyeceklerini” değil, “nasıl düşüneceklerini” öğrenebiliyorlar mı?
Bir ülke, eğitimde fırsat eşitliğini kuramamışsa; köy okulundaki çocukla büyükşehir kolejindeki arasında uçurum varsa, bu uçurum büyüyünce sadece gelir farkı değil, inanç farkı, güven farkı, aidiyet farkı olur.
Ve işte asıl beka sorunu burada başlar.

Bu yüzden Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK, üniversiteler, öğretmen yetiştirme kurumları; yalnızca diplomalar değil, aydınlık düşünen insanlar yetiştirme hedefiyle çalışmalı.
Birey değil, vatandaş... Bilgi değil, bilinç... Beka bunu gerektirir.

Tarım deseniz, başka bir yara.
Ülkenin dört bir yanında üretim durma noktasında.
Çiftçi tarlasını süremiyor, hayvanına yem bulamıyor.
İklim krizi, kuraklık, mazot ve gübre maliyetleri... Bunlar sadece ekonomik meseleler değil.
Bir millet, kendi gıdasını üretemezse bağımsız kalabilir mi?

Tarım ve Orman Bakanlığı, ziraat odaları, tarımsal kalkınma kooperatifleri, valiliklerin kırsal birimleri artık sadece destek dağıtan değil, üretim stratejisi belirleyen kurumlar olmalı.
Toprağın dili anlaşılmadan, toprak ülkeye konuşmaz.
Ve bu sessizlik, bir gün beka diye bağıranların kulaklarında çınlayabilir.

Beka, adaletle ilgilidir.
Adalet yoksa güven yoktur. Güven yoksa istikrar olmaz.
Herkesin hukukun koruması altında olduğuna inandığı bir ülkede, huzur uzun ömürlü olur.
Ama insanlar mahkemeye gitmeye korkuyor, yargıya güven azalıyorsa, adalet gecikiyorsa...
O gecikme yalnızca dosya değil, ülkenin kaderidir.

Bu noktada Adalet Bakanlığı, yargı organları, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Danıştay, TBMM’nin ilgili komisyonları yalnızca karar değil, güven üretmelidir.

Kültür...
Bazen en sessiz ama en kalıcı alan.
Beka, sadece askerle, polisle, sınırla korunmaz; halkın gönlünde, zihninde, dilinde yaşar.
Bir milletin şarkısı yasaklanmışsa, tiyatrosu kapanmışsa, kitapları rafta tozlanıyorsa...
O milletin beka duvarında çatlak vardır.

Kültür Bakanlığı, RTÜK, yerel yönetimler, üniversitelerin sosyal bilimler fakülteleri, sivil toplum örgütleri...
Hepsi bu çatlağı onarmak için sorumludur.
Beka, düşünce özgürlüğü kadar, estetik duyarlılık da ister.

Afet yönetimini konuşmadan beka konuşulmaz.
Depremler, seller, yangınlar...
Bunlar doğaldır ama doğal olmayan, hazırlıksızlıktır.
AFAD, belediyeler, valilikler, çevre müdürlükleri, TOKİ gibi kurumlar sadece “olduktan sonra” değil, olmadan önce görev başında olmalı.

Türkiye'nin en büyük beka sınavı, depremle olabilir.
Ve hazırlık yapılmayan her gün, ihmaller zincirine eklenen yeni bir halka demektir.

Devlet dediğimiz yapı; sadece yasa yapan, vergi toplayan, karar alan bir organizma değildir.
Devletin ruhu, kurumlarının gücündedir.
TÜİK’ten RTÜK’e, Diyanet’ten TSK’ya, MEB’den SGK’ya kadar tüm yapılar; görevlerinin ötesinde, tarihsel ve toplumsal bir sorumluluk taşır.

Bugün TBMM çatısı altında alınan her karar, yalnız bugünü değil, yarının çocuklarının yaşam hakkını belirler.
Belediye meclislerinde konuşulan her gündem maddesi, bir mahallenin kaderini değiştirir.
Bütün bu süreçler, gerçek bekanın damarlarıdır.

Atatürk Nutuk’ta şöyle der:

“Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.”
Bugün o cumhuriyetin bekası, herkesin ortak sorumluluğudur.
Sadece halk değil; karar veren bürokratlar, yasa hazırlayan vekiller, veri açıklayan uzmanlar, müfredat yazan eğitimciler, rapor tutan denetçiler...
Herkesin elinde geleceğin anahtarı var.

Beka bir kelime değil, bir ödevdir.
Her gün, her kurum, her birey tarafından yeniden yazılması gereken bir sözleşmedir:
“Bu ülkeyi yaşatacağız.”

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.