1999 Marmara depreminde büyük acılar yaşanarak öğrenilmiş bir gerçek vardır. Bu gerçek deprem öldürmez, bina öldürür gerçeğidir.
Derin ve büyük acılarla öğrendiğimiz bu gerçek üzerine 1999 yılından hemen sonra yeni yönetmelikler ortaya konmuş, yeni yasalar çıkmış, yeni uygulamalar uygulanmaya başlanmış, vergiler alınmış, eğitim programları başlatılmış ve afetlerle ilgili kurumlar kurulmuştur.
Ancak bugün başladığımız noktadan çok ileriye gidemediğimiz ne yazık ki ortadadır.
Sorumlular görevlerini yapmadığı gibi yapılan afetlere yönelik önleyici çalışmalar da yeterince uygulanmamıştır. Dolayısıyla 99 yılı öncesi nasıl inşaat yapılıyorsa ve 99 öncesi depremlere nasıl bakılıyorsa hala aynı özensizlikle bakıldığı görülmektedir.
Yani ne 1999 depremi ne de ondan sonra gerçekleşen diğer depremler bize ders olmamıştır. 6 Şubata gerçekleşen ve 11 ilimizi etkileyen depremde gördük ki binaların hala kolonları kesilmekte, deprem toplanma alanları usulsüzce kullanılmakta, deprem bilinci yeterince oluşturulmamakta, afetlerle ilgili görevlilerin zamanında görev yapamadıklarını ve deprem özelinde afetlere yönelik koordinasyonun büyük zaafiyet içinde olduğuna şahit olduk.
Türkiye coğrafyası deprem kuşağı üzerindedir. Dolayısıyla her an yeni bir deprem ile karşı karşıya kalmamız söz konusudur. Olası bir deprem karşısında ise sudan çıkmış balık gibi ortada kalıyoruz.
Acılar, üzüntüler ve yıkıntılar içinde hala ders almadan depremin ne zaman olacağını sadece konuşuyoruz. Ne yazık ki ve niçin olduğunu anlamadığım bir nedenle deprem olmasını bekliyoruz.
Depremlerin ne denli acılar yarattığını unuttuğumuzu görmekteyim. Deprem gerçeğini yok saymakla geçiştiremeyeceğimizin fark edilmediğini görmekteyim.
Depremler gerçekleştiğinde Emin olun ki ateş düştüğü yeri yakacaktır. Dolayısıyla hepimizin canı en derinden yanacaktır. O nedenle bugün bir an önce vatandaş olarak taraf olmalıyız. Taraf olarak depremlere yönelik önleyici faaliyetlerin bir an önce hayatın içinde yer almasını talep etmeliyiz.
Eğer vatandaş taraf olmaz ise emin olun ki yakınlarımız ve hatta kendimiz depremler neticesinde büyük acılar ile karşı karşıya kalacağız. Şimdi durup bir düşünün. Bugün depremlere yönelik almadığınız her bir tedbir yakın bir zaman içinde size zarar verecek büyük acılara neden olacaktır. Yani öncelikle vatandaşın kendisi sorumluluk alarak depremlere yönelik yönelik kendisini eğitmeli ve tedbirler almak zorundadır. Daha sonra ise yetkililerden depremlere yönelik önleyici ve depremlerden sonra tedavi edici stratejileri talep etmelidir.
Hem canımız hem de malımız kıymetli olduğunu unutmadan tedbir almanız gerekmektedir. 1999 depreminde acıları en çok yaşamış kişilerden biri olarak depremlerle mücadele etmenin önemli olduğunu belirtmek isterim.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Kemal UYSAL
Deprem olursa
1999 Marmara depreminde büyük acılar yaşanarak öğrenilmiş bir gerçek vardır. Bu gerçek deprem öldürmez, bina öldürür gerçeğidir.
Derin ve büyük acılarla öğrendiğimiz bu gerçek üzerine 1999 yılından hemen sonra yeni yönetmelikler ortaya konmuş, yeni yasalar çıkmış, yeni uygulamalar uygulanmaya başlanmış, vergiler alınmış, eğitim programları başlatılmış ve afetlerle ilgili kurumlar kurulmuştur.
Ancak bugün başladığımız noktadan çok ileriye gidemediğimiz ne yazık ki ortadadır.
Sorumlular görevlerini yapmadığı gibi yapılan afetlere yönelik önleyici çalışmalar da yeterince uygulanmamıştır. Dolayısıyla 99 yılı öncesi nasıl inşaat yapılıyorsa ve 99 öncesi depremlere nasıl bakılıyorsa hala aynı özensizlikle bakıldığı görülmektedir.
Yani ne 1999 depremi ne de ondan sonra gerçekleşen diğer depremler bize ders olmamıştır. 6 Şubata gerçekleşen ve 11 ilimizi etkileyen depremde gördük ki binaların hala kolonları kesilmekte, deprem toplanma alanları usulsüzce kullanılmakta, deprem bilinci yeterince oluşturulmamakta, afetlerle ilgili görevlilerin zamanında görev yapamadıklarını ve deprem özelinde afetlere yönelik koordinasyonun büyük zaafiyet içinde olduğuna şahit olduk.
Türkiye coğrafyası deprem kuşağı üzerindedir. Dolayısıyla her an yeni bir deprem ile karşı karşıya kalmamız söz konusudur. Olası bir deprem karşısında ise sudan çıkmış balık gibi ortada kalıyoruz.
Acılar, üzüntüler ve yıkıntılar içinde hala ders almadan depremin ne zaman olacağını sadece konuşuyoruz. Ne yazık ki ve niçin olduğunu anlamadığım bir nedenle deprem olmasını bekliyoruz.
Depremlerin ne denli acılar yarattığını unuttuğumuzu görmekteyim. Deprem gerçeğini yok saymakla geçiştiremeyeceğimizin fark edilmediğini görmekteyim.
Depremler gerçekleştiğinde Emin olun ki ateş düştüğü yeri yakacaktır. Dolayısıyla hepimizin canı en derinden yanacaktır. O nedenle bugün bir an önce vatandaş olarak taraf olmalıyız. Taraf olarak depremlere yönelik önleyici faaliyetlerin bir an önce hayatın içinde yer almasını talep etmeliyiz.
Eğer vatandaş taraf olmaz ise emin olun ki yakınlarımız ve hatta kendimiz depremler neticesinde büyük acılar ile karşı karşıya kalacağız. Şimdi durup bir düşünün. Bugün depremlere yönelik almadığınız her bir tedbir yakın bir zaman içinde size zarar verecek büyük acılara neden olacaktır. Yani öncelikle vatandaşın kendisi sorumluluk alarak depremlere yönelik yönelik kendisini eğitmeli ve tedbirler almak zorundadır. Daha sonra ise yetkililerden depremlere yönelik önleyici ve depremlerden sonra tedavi edici stratejileri talep etmelidir.
Hem canımız hem de malımız kıymetli olduğunu unutmadan tedbir almanız gerekmektedir. 1999 depreminde acıları en çok yaşamış kişilerden biri olarak depremlerle mücadele etmenin önemli olduğunu belirtmek isterim.