Günümüz gençliği, geçmiş kuşaklardan oldukça farklı bir dünyada yaşıyor. Dijital çağın etkisiyle bilgiye erişimi hızlı, düşünce yapısı daha sorgulayıcı ve en önemlisi, beklentileri çok daha yüksek. Devletten, hükümetten ne beklediklerini anlamak için onların sadece taleplerini değil, içinde yaşadıkları şartları da iyi okumak gerekiyor. Gençlerin sesi yalnızca sosyal medyada yankılanan bir gürültü değil; aynı zamanda bir değişim arzusunun sessiz ama güçlü çağrısı.
Gençler, özellikle eğitim ve istihdam alanında daha eşitlikçi, liyakate dayalı, adil sistemler talep ediyor. Torpilin, kayırmacılığın, siyasi bağlantıların önüne geçtiği bir düzen değil; emeklerinin karşılığını alabildikleri bir gelecek istiyorlar. “Hukuk” ve “adalet” kelimeleri, onlar için yalnızca birer kavram değil, hayatlarına doğrudan etki eden, güven duygusunu şekillendiren temel yapı taşları. Liyakat, onların gözünde sadece işe giriş kriteri değil; toplumun hakkaniyetle yönetilip yönetilmediğinin göstergesidir.
Uluslararası çalışmalara ve projelere duyulan ilgi de bu bağlamda değerlendirilmeli. Gençler, kendilerini küresel ölçekte ifade edebilmek, dünyayla entegre olabilmek, farklı kültürlerle temas kurabilmek istiyor. Bu talep, sadece bireysel gelişimin değil, aynı zamanda ülkedeki fırsatların yetersizliğiyle de doğrudan ilişkili. Yurt dışına yönelen gençlik, kaçmak için değil; kendi potansiyelini gerçekleştirebilmek için alternatif yollar arıyor.
Aileden ve toplumdan gelen destek ise bir gencin ruhsal dayanıklılığını, motivasyonunu ve kendine olan inancını doğrudan etkiler. Sağlam bir aile desteği, bireyin hayatta karşılaştığı zorlukları daha kolay aşmasını sağlar. Toplumsal destek ise onun yalnız olmadığını hissettirir. Her başarılı bireyin arkasında sadece bir okul değil, ona inanan bir çevre vardır.
Demokrasi kavramı da gençlerin dünyasında giderek daha fazla yer buluyor. Sadece seçim zamanı hatırlanan değil; fikirlerini özgürce ifade edebildikleri, yönetime katkı sunabildikleri bir demokrasi beklentisi içindeler. Gençliğin fikirlerini küçümsemek yerine, onları sürece dahil etmek hem devletin meşruiyetini güçlendirir hem de geleceğe dair umutları çoğaltır.
Peki ya devleti devlet yapan nedir? Sadece kurumları, yasaları ya da tarihi mi? Aslında hayır. Bir devletin gerçek gücü, yetiştirdiği insan sermayesinde yatar. Gençlerin katkısı, sadece ekonomik değil; sosyal, kültürel ve düşünsel açıdan da ülkenin ilerlemesini sağlar. Onlara yatırım yapmak, geleceğe yatırım yapmaktır.
Bugün gençlerin en fazla talep ettiği şey belki de çok basit ama bir o kadar kıymetli: anlaşılmak. Dinlenmek, değer görmek, söz sahibi olmak... Bu talepler karşılanmadığında ne yazık ki göç, umutsuzluk ve toplumsal kopuşlar kaçınılmaz hale geliyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Bütün ümidim gençliktedir” derken yalnızca bir temenni değil, aynı zamanda bir sorumluluk yüklemişti gençlere. Gençliği sadece bir yaş grubu olarak değil; değişimin, yeniliğin, ilerlemenin öncüsü olarak görmüştü. Bugün de aynı sorumluluğu taşıyorlar. Gençlerin umutsuzluğa değil, umuda ihtiyacı var. Onları dinleyen, anlayan, destekleyen bir sistem; ülkenin teminatıdır. Gençlerin fikirleri, enerjisi ve üretme isteği, eğer doğru yönlendirilirse, yalnızca bireysel başarılar değil, toplumsal kalkınmanın itici gücü olur. Unutulmamalıdır ki, “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” sözleri, dün olduğu gibi bugün de gençlere yön vermeye devam ediyor.
Özetle, gençleri anlamak; sadece onların ne istediğini bilmek değil, onları bu isteklere yönlendiren koşulları görmekle mümkündür. Gençlik bugünün değil, geleceğin sahibi. Ancak geleceği kurabilmek için bugün de değer görmeye ihtiyaçları var!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Kemal UYSAL
Gençlik Ne İstiyor, Devlet Ne Anlamalı?
Günümüz gençliği, geçmiş kuşaklardan oldukça farklı bir dünyada yaşıyor. Dijital çağın etkisiyle bilgiye erişimi hızlı, düşünce yapısı daha sorgulayıcı ve en önemlisi, beklentileri çok daha yüksek. Devletten, hükümetten ne beklediklerini anlamak için onların sadece taleplerini değil, içinde yaşadıkları şartları da iyi okumak gerekiyor. Gençlerin sesi yalnızca sosyal medyada yankılanan bir gürültü değil; aynı zamanda bir değişim arzusunun sessiz ama güçlü çağrısı.
Gençler, özellikle eğitim ve istihdam alanında daha eşitlikçi, liyakate dayalı, adil sistemler talep ediyor. Torpilin, kayırmacılığın, siyasi bağlantıların önüne geçtiği bir düzen değil; emeklerinin karşılığını alabildikleri bir gelecek istiyorlar. “Hukuk” ve “adalet” kelimeleri, onlar için yalnızca birer kavram değil, hayatlarına doğrudan etki eden, güven duygusunu şekillendiren temel yapı taşları. Liyakat, onların gözünde sadece işe giriş kriteri değil; toplumun hakkaniyetle yönetilip yönetilmediğinin göstergesidir.
Uluslararası çalışmalara ve projelere duyulan ilgi de bu bağlamda değerlendirilmeli. Gençler, kendilerini küresel ölçekte ifade edebilmek, dünyayla entegre olabilmek, farklı kültürlerle temas kurabilmek istiyor. Bu talep, sadece bireysel gelişimin değil, aynı zamanda ülkedeki fırsatların yetersizliğiyle de doğrudan ilişkili. Yurt dışına yönelen gençlik, kaçmak için değil; kendi potansiyelini gerçekleştirebilmek için alternatif yollar arıyor.
Aileden ve toplumdan gelen destek ise bir gencin ruhsal dayanıklılığını, motivasyonunu ve kendine olan inancını doğrudan etkiler. Sağlam bir aile desteği, bireyin hayatta karşılaştığı zorlukları daha kolay aşmasını sağlar. Toplumsal destek ise onun yalnız olmadığını hissettirir. Her başarılı bireyin arkasında sadece bir okul değil, ona inanan bir çevre vardır.
Demokrasi kavramı da gençlerin dünyasında giderek daha fazla yer buluyor. Sadece seçim zamanı hatırlanan değil; fikirlerini özgürce ifade edebildikleri, yönetime katkı sunabildikleri bir demokrasi beklentisi içindeler. Gençliğin fikirlerini küçümsemek yerine, onları sürece dahil etmek hem devletin meşruiyetini güçlendirir hem de geleceğe dair umutları çoğaltır.
Peki ya devleti devlet yapan nedir? Sadece kurumları, yasaları ya da tarihi mi? Aslında hayır. Bir devletin gerçek gücü, yetiştirdiği insan sermayesinde yatar. Gençlerin katkısı, sadece ekonomik değil; sosyal, kültürel ve düşünsel açıdan da ülkenin ilerlemesini sağlar. Onlara yatırım yapmak, geleceğe yatırım yapmaktır.
Bugün gençlerin en fazla talep ettiği şey belki de çok basit ama bir o kadar kıymetli: anlaşılmak. Dinlenmek, değer görmek, söz sahibi olmak... Bu talepler karşılanmadığında ne yazık ki göç, umutsuzluk ve toplumsal kopuşlar kaçınılmaz hale geliyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Bütün ümidim gençliktedir” derken yalnızca bir temenni değil, aynı zamanda bir sorumluluk yüklemişti gençlere. Gençliği sadece bir yaş grubu olarak değil; değişimin, yeniliğin, ilerlemenin öncüsü olarak görmüştü. Bugün de aynı sorumluluğu taşıyorlar. Gençlerin umutsuzluğa değil, umuda ihtiyacı var. Onları dinleyen, anlayan, destekleyen bir sistem; ülkenin teminatıdır. Gençlerin fikirleri, enerjisi ve üretme isteği, eğer doğru yönlendirilirse, yalnızca bireysel başarılar değil, toplumsal kalkınmanın itici gücü olur. Unutulmamalıdır ki, “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” sözleri, dün olduğu gibi bugün de gençlere yön vermeye devam ediyor.
Özetle, gençleri anlamak; sadece onların ne istediğini bilmek değil, onları bu isteklere yönlendiren koşulları görmekle mümkündür. Gençlik bugünün değil, geleceğin sahibi. Ancak geleceği kurabilmek için bugün de değer görmeye ihtiyaçları var!