Toplumlar tarih boyunca yasaklar, engeller ve hukuksuzluklarla sınanmıştır. Geçmişin karanlık sayfalarına baktığımızda, bugün alınan yanlış kararların yarına nasıl ağır yükler bıraktığını defalarca görmüşüzdür. Yasakların zincir gibi halkaları vardır; birini taktığınızda, diğerleri peşi sıra gelir. Engeller ise düşüncenin önünde yükselir, adaletin ve hakkaniyetin önünde duvarlar örer. Hukuksuzluk, toplumun vicdanında derin yaralar açar ve bu yaralar, geleceğe taşınan acı miraslar olur.
Toplumun vicdanı, sadece adaletle değil, aynı zamanda özgür düşünceyle, eşitlikle ve hakkaniyetle beslenir. Her bireyin ifade özgürlüğü, yasalar önünde güvence altına alınmalı; demokratik şartlar içerisinde, fikir hürriyeti çerçevesinde korunmalıdır. Bu hak, toplumun sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi ve fikir çeşitliliğinin zenginleşebilmesi için büyük bir gerekliliktir. Fikirlerin serbestçe paylaşılması, eleştirilerin yapıcı şekilde ifade edilmesi, demokratik olgunluğun göstergesidir. Düşüncelerin serbestçe dile getirilemediği bir toplum, kendini ifade edemez, gelişemez ve yenilik üretemez. Özgürlük, sadece bir hak değil, toplumsal vicdanın en güçlü dayanağıdır. Vicdanın en büyük düşmanı, susturulmuş fikirler ve engellenmiş hak arayışlarıdır. Adaletin terazisi sarsıldığında, vicdan da yara alır. Bu yüzden toplumun vicdanı, her bir yurttaşın hakkını koruyan, eşitliği savunan bir yapıda olmalıdır.
Bugün yaşadığımız üç temel konu, gelecekte neyle karşılaşacağımızın birer habercisi niteliğindedir: İfade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, hukukun üstünlüğünün zedelenmesi ve eğitimde fırsat eşitsizliği.
Düşüncenin susturulduğu, eleştirinin baskı altına alındığı toplumlar, gerçeği göremez hale gelir. Özgür düşünceyi zincirlemek, yarının bilim insanlarını, yazarlarını, sanatçılarını da susturmak demektir. Gelecek, fikrin hür olmadığı bir toplumda, karanlık bir sır perdesiyle örtülür. Bu engeller, yarının yaratıcı düşüncesini boğar, bilimin ve sanatın kapılarını kapatır.
Adaletin terazisi, güçlüye göre değil haklıya göre tartmalı. Hukukun üstünlüğü zedelendiğinde, toplumda güven duygusu kırılır, hak arayışı zayıflar. Adaletin sağlanmadığı bir toplumda, insanlar hak arama umudunu yitirir ve haksızlıklar kanıksanır. Yarın, adalet duygusunu kaybetmiş bir nesil yetiştiğinde, kaos ve karmaşa toplumun dokusunu sarsacaktır.
Gençler arasındaki derinleşen eğitimdeki fırsat eşitsizliği, geleceğin toplumsal yapısını doğrudan etkiler. Bilgiye ulaşamayan, doğru eğitimi alamayan bir nesil; geleceğin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişiminden kopuk olacaktır. Yarın karşımıza çıkacak işsizlik, yoksulluk ve toplumsal huzursuzluk, bugün tohumları atılan eşitsizliklerin eseridir.
Toplumun yarınını bugünden şekillendiriyoruz. Atılan her yanlış adım, alınan her hukuksuz karar, yapılan her eşitsiz uygulama, yarının bir gölge daha kararmasına neden oluyor. Özgür düşünceyi engellemek, adaleti zedelemek ve eğitimde fırsat eşitsizliği yaratmak, geleceğin vicdanında derin yaralar açacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk, "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek" gerektiğini vurgulamıştı. Bugün bu üç temel değer ayaklar altına alınırsa, yarının nasıl bir ülke olacağını kestirmek hiç de zor değildir. Atatürk'ün bu sözleri, sadece bir öğüt değil, aynı zamanda bir uyarıdır.
Dünyaca ünlü filozof John Locke'un da dediği gibi, "Özgürlük, sadece zincirlerin kırılması değil, düşüncenin de prangalarından kurtulmasıdır." Bugün düşündüğümüz gibi konuşamıyorsak, konuştuğumuz gibi yazamıyorsak, özgür değiliz demektir. Geleceği daha aydınlık, daha adil ve daha özgür görmek istiyorsak, gölgeleri kaldırmak zorundayız.
Unutmayalım ki, yarını değiştirecek olan bugündür. Gölgenin ardındaki yarını aydınlığa çıkarmak bizim elimizde.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Kemal UYSAL
Gölgenin Ardındaki Yarın
Toplumlar tarih boyunca yasaklar, engeller ve hukuksuzluklarla sınanmıştır. Geçmişin karanlık sayfalarına baktığımızda, bugün alınan yanlış kararların yarına nasıl ağır yükler bıraktığını defalarca görmüşüzdür. Yasakların zincir gibi halkaları vardır; birini taktığınızda, diğerleri peşi sıra gelir. Engeller ise düşüncenin önünde yükselir, adaletin ve hakkaniyetin önünde duvarlar örer. Hukuksuzluk, toplumun vicdanında derin yaralar açar ve bu yaralar, geleceğe taşınan acı miraslar olur.
Toplumun vicdanı, sadece adaletle değil, aynı zamanda özgür düşünceyle, eşitlikle ve hakkaniyetle beslenir. Her bireyin ifade özgürlüğü, yasalar önünde güvence altına alınmalı; demokratik şartlar içerisinde, fikir hürriyeti çerçevesinde korunmalıdır. Bu hak, toplumun sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi ve fikir çeşitliliğinin zenginleşebilmesi için büyük bir gerekliliktir. Fikirlerin serbestçe paylaşılması, eleştirilerin yapıcı şekilde ifade edilmesi, demokratik olgunluğun göstergesidir. Düşüncelerin serbestçe dile getirilemediği bir toplum, kendini ifade edemez, gelişemez ve yenilik üretemez. Özgürlük, sadece bir hak değil, toplumsal vicdanın en güçlü dayanağıdır. Vicdanın en büyük düşmanı, susturulmuş fikirler ve engellenmiş hak arayışlarıdır. Adaletin terazisi sarsıldığında, vicdan da yara alır. Bu yüzden toplumun vicdanı, her bir yurttaşın hakkını koruyan, eşitliği savunan bir yapıda olmalıdır.
Bugün yaşadığımız üç temel konu, gelecekte neyle karşılaşacağımızın birer habercisi niteliğindedir: İfade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, hukukun üstünlüğünün zedelenmesi ve eğitimde fırsat eşitsizliği.
Düşüncenin susturulduğu, eleştirinin baskı altına alındığı toplumlar, gerçeği göremez hale gelir. Özgür düşünceyi zincirlemek, yarının bilim insanlarını, yazarlarını, sanatçılarını da susturmak demektir. Gelecek, fikrin hür olmadığı bir toplumda, karanlık bir sır perdesiyle örtülür. Bu engeller, yarının yaratıcı düşüncesini boğar, bilimin ve sanatın kapılarını kapatır.
Adaletin terazisi, güçlüye göre değil haklıya göre tartmalı. Hukukun üstünlüğü zedelendiğinde, toplumda güven duygusu kırılır, hak arayışı zayıflar. Adaletin sağlanmadığı bir toplumda, insanlar hak arama umudunu yitirir ve haksızlıklar kanıksanır. Yarın, adalet duygusunu kaybetmiş bir nesil yetiştiğinde, kaos ve karmaşa toplumun dokusunu sarsacaktır.
Gençler arasındaki derinleşen eğitimdeki fırsat eşitsizliği, geleceğin toplumsal yapısını doğrudan etkiler. Bilgiye ulaşamayan, doğru eğitimi alamayan bir nesil; geleceğin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişiminden kopuk olacaktır. Yarın karşımıza çıkacak işsizlik, yoksulluk ve toplumsal huzursuzluk, bugün tohumları atılan eşitsizliklerin eseridir.
Toplumun yarınını bugünden şekillendiriyoruz. Atılan her yanlış adım, alınan her hukuksuz karar, yapılan her eşitsiz uygulama, yarının bir gölge daha kararmasına neden oluyor. Özgür düşünceyi engellemek, adaleti zedelemek ve eğitimde fırsat eşitsizliği yaratmak, geleceğin vicdanında derin yaralar açacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk, "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek" gerektiğini vurgulamıştı. Bugün bu üç temel değer ayaklar altına alınırsa, yarının nasıl bir ülke olacağını kestirmek hiç de zor değildir. Atatürk'ün bu sözleri, sadece bir öğüt değil, aynı zamanda bir uyarıdır.
Dünyaca ünlü filozof John Locke'un da dediği gibi, "Özgürlük, sadece zincirlerin kırılması değil, düşüncenin de prangalarından kurtulmasıdır." Bugün düşündüğümüz gibi konuşamıyorsak, konuştuğumuz gibi yazamıyorsak, özgür değiliz demektir. Geleceği daha aydınlık, daha adil ve daha özgür görmek istiyorsak, gölgeleri kaldırmak zorundayız.
Unutmayalım ki, yarını değiştirecek olan bugündür. Gölgenin ardındaki yarını aydınlığa çıkarmak bizim elimizde.