Yıllardır sınıfları, koridorları, adliye önlerini, kaymakamlık toplantı odalarını izlemekteyim. Öğretmenlerin planlarını nasıl kurduğunu, velilerin bütçelerini nasıl dengelediğini, öğrencilerin belirsizlikle nasıl baş etmeye çalıştığını gördüm. Uyuşturucuyla mücadelede sahada görev yapan polislerin, savcıların, sosyal hizmet uzmanlarının neleri yapabildiğini, neleri yapamadığını, arada kalan boşlukların nasıl büyüdüğünü şahit olduklarımla öğrendim. Bu birikim beni aynı yalın cümleye götürüyor: Her sabah başka bir sisteme uyanan bir ülke olunmamalı; kurumlar tutarlılık üretmeli, tutarlılık da topluma güven olarak dönmeli.
Eğitimden başlayalım. Sınavların adı, puanlamanın biçimi, sürelerin ayarı sık değişiyor; fakat sınıfın içindeki kalite çoğu zaman yerinde sayıyor. Öğretmen yeni yönergelere yetişirken mesleğin özü zayıflıyor. Öğrenci, ertesi yıl neyle karşılaşacağını bilmediğinden hedefini netleştiremiyor. Veli, kısa aralıklarla gelen değişikliklere uyum sağlamak için yeniden hesap yapmak zorunda kalıyor. Benim söylemek istediğim şu: Eğitimin kalbi sınıftır; sınıfın kalbi öğretmendir. Bu gerçeği merkeze almayan her düzenleme gürültü üretir. Gürültü güveni bozar; güveni bozulan çocuk öğrenemez. O halde yapılması gereken açıktır. Müfredatın felsefesini netleştirin, kökü yerinden sökmeyin, yöntemi veriye göre iyileştirin. Değişiklikleri kademe kademe ve sahada deneyerek yürütün. Sınav takvimini ve ölçme çerçevesini uzun süre sabitleyin. Öğretmene plan yapacak uzun nefes, öğrenciye öngörü, aileye güven verin. Okul içi kaliteyi her yıl aynı ölçekle ölçün, sonuçları kamuya açıklayın. Öğretmenin mesleki gelişimini güçlü, sürdürülebilir programlarla destekleyin; okul yöneticiliğini liyakatla güçlendirin.
Uyuşturucuyla mücadelede de benzer bir hakikate şahit oldum. Büyük operasyonlar kısa bir rahatlama getiriyor, manşetler atılıyor. Fakat talebi azaltan, tedaviyi güçlendiren ve tedavi sonrası hayata dönüşü destekleyen bir zincir kurulmadıkça, açılan boşluklar hızla doluyor. Mahallenin gencini koruyamazsanız, caydırıcılık tek başına yetmez. Burada usulün dili de kritik. Gözaltı mı, çağrı mı; hangi durumda hangi yöntemin izleneceği kamuya açık ve anlaşılır biçimde anlatılmalı. Güven şeffaflıkla kurulur. Arzla mücadeleyi talep azaltımıyla aynı stratejiye oturtun. Okul temelli önlemeyi standartlaştırın, aileye erişen erken uyarı mekanizmaları kurun. Tedavi kapasitesini artırın. Tedavi sonrası işe ve eğitime dönüşle barınmayı kapsayan destek paketlerini uygulayın. İlleri düzenli verilerle izleyin, belirli aralıklarla kamuya açık ilerleme raporları yayımlayın. Kolluk ve yargı arasındaki iletişimi güçlendirin; usul adımlarını herkesin anlayacağı dille anlatın. Alanın her aktörüne net görev tarifleri verin; güç gösterisini değil, sistem gücünü büyütün.
Her iki alandaki kök sorun aynı: Kriz yönetimini sistem yönetimi sanıyoruz. Hızlı karar, manşet ve yeni başlıklarla avunuyoruz. Oysa işleyen sistemlerin ortak noktası nettir. Yön sabit tutulmalı, on yıllık bir hedef mimarisi korunmalı. Verinin konuştuğu bir düzen kurulmalı, sonuçlar düzenli olarak açıklanmalı. Uygulayıcı güçlendirilmeli; öğretmen, sosyal hizmet, kolluk ve yargı mensupları mesleki standartlar ve etik çerçeve ile desteklenmeli. Politikanın ritmi sık şekil değişikliği değil, ısrarlı kalite artışı olmalı. Ölçme-değerlendirme güven üretirse sınıftaki emek görünür olur; usul şeffaf olursa güvenlik politikasının meşruiyeti güçlenir. Kurum hafızası korunursa yer değiştiren makamlarla birlikte yön değişmez.
Atatürk’ün ilim ve eğitim vurgusunu bir hatırlatma değil, yönetim ilkesi olarak okuyalım. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” Bu, kararların kanıta dayanması gerektiğini söyler. “Eğitimdir ki bir milleti özgür, bağımsız, şanlı ve yüksek kılar.” Bu da eğitimi gündelik siyasetin dalgalanmalarından çıkarıp devlet aklının gövde direği hâline getirmenizi ister. Buradan çıkan ders basittir: Bilgiye dayanın, etkiyi ölçün, gerekirse düzeltin. Hevesle değil kurumla yönetin. Kısa alkışın değil, uzun güvenin peşinden gidin. İnsan kaynağını büyütün; öğretmeni, sosyal hizmeti, kolluğu ve yargıyı nitelik ve etikle güçlendirin. Adımların devamlılığını kurum hafızasına yaslayın; planın sahibi değişse bile yönü değiştirmeyin.
Karar vericilere çağrım nettir. Eğitimde sınavın adını büyütmeyin; sınıfın kalitesini büyütün. Öğretmenin mesleki gelişimini uzun soluklu programlarla destekleyin. Okul içi kaliteyi her yıl aynı ölçekle değerlendirin ve sonuçları kamuya açıklayın. Sınav takvimi ve ölçme çerçevesi yıllar boyu sabit kalsın. Rehberlik hizmetlerini erken uyarı sistemine dönüştürün. Okul yöneticiliğini liyakatla güçlendirin. Müfredat değişikliklerini küçük adımlarla ve etkisini ölçerek yürütün. Böylece belirsizliği azaltın, sınıfı güçlendirin, çocuğun omzundaki yükü hafifletin.
Uyuşturucuyla mücadelede ekosistem kurun. Arzla mücadeleyi talep azaltımıyla aynı çatı altında planlayın. Okul temelli önlemeyi yaygın ve düzenli hale getirin. İl ölçeğinde sağlık ve sosyal hizmet kapasitesini artırın. Tedavi sonrası yeniden katılım paketlerini uygulayın. Mahalle ekiplerine net, ölçülebilir hedefler verin. Üç ayda bir kamuya açık ilerleme raporu yayımlayın. Kolluk ve yargı arasında iletişimi güçlendirin; usul adımlarını sade bir dille anlatın. Güçlüyü değil, doğruyu büyütün.
Ben gördüm, öğrendim, şahit oldum ve hâlâ izlemekteyim. Vitrini parlatmak yerine dükkânı düzeltin. Eğitimi sınıfın kalitesinden büyütün, uyuşturucuyla mücadeleyi bütüncül bir planla yürütün, veriyi konuşturun, sonucu görünür kılın. Bir ülkenin geleceği her sabah değişen başlıklarda değil, her gün çalışan kurumlarında kurulur. Kalıcı güven böyle inşa edilir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Kemal UYSAL
Gündemi Yorumlamak
Yıllardır sınıfları, koridorları, adliye önlerini, kaymakamlık toplantı odalarını izlemekteyim. Öğretmenlerin planlarını nasıl kurduğunu, velilerin bütçelerini nasıl dengelediğini, öğrencilerin belirsizlikle nasıl baş etmeye çalıştığını gördüm. Uyuşturucuyla mücadelede sahada görev yapan polislerin, savcıların, sosyal hizmet uzmanlarının neleri yapabildiğini, neleri yapamadığını, arada kalan boşlukların nasıl büyüdüğünü şahit olduklarımla öğrendim. Bu birikim beni aynı yalın cümleye götürüyor: Her sabah başka bir sisteme uyanan bir ülke olunmamalı; kurumlar tutarlılık üretmeli, tutarlılık da topluma güven olarak dönmeli.
Eğitimden başlayalım. Sınavların adı, puanlamanın biçimi, sürelerin ayarı sık değişiyor; fakat sınıfın içindeki kalite çoğu zaman yerinde sayıyor. Öğretmen yeni yönergelere yetişirken mesleğin özü zayıflıyor. Öğrenci, ertesi yıl neyle karşılaşacağını bilmediğinden hedefini netleştiremiyor. Veli, kısa aralıklarla gelen değişikliklere uyum sağlamak için yeniden hesap yapmak zorunda kalıyor. Benim söylemek istediğim şu: Eğitimin kalbi sınıftır; sınıfın kalbi öğretmendir. Bu gerçeği merkeze almayan her düzenleme gürültü üretir. Gürültü güveni bozar; güveni bozulan çocuk öğrenemez. O halde yapılması gereken açıktır. Müfredatın felsefesini netleştirin, kökü yerinden sökmeyin, yöntemi veriye göre iyileştirin. Değişiklikleri kademe kademe ve sahada deneyerek yürütün. Sınav takvimini ve ölçme çerçevesini uzun süre sabitleyin. Öğretmene plan yapacak uzun nefes, öğrenciye öngörü, aileye güven verin. Okul içi kaliteyi her yıl aynı ölçekle ölçün, sonuçları kamuya açıklayın. Öğretmenin mesleki gelişimini güçlü, sürdürülebilir programlarla destekleyin; okul yöneticiliğini liyakatla güçlendirin.
Uyuşturucuyla mücadelede de benzer bir hakikate şahit oldum. Büyük operasyonlar kısa bir rahatlama getiriyor, manşetler atılıyor. Fakat talebi azaltan, tedaviyi güçlendiren ve tedavi sonrası hayata dönüşü destekleyen bir zincir kurulmadıkça, açılan boşluklar hızla doluyor. Mahallenin gencini koruyamazsanız, caydırıcılık tek başına yetmez. Burada usulün dili de kritik. Gözaltı mı, çağrı mı; hangi durumda hangi yöntemin izleneceği kamuya açık ve anlaşılır biçimde anlatılmalı. Güven şeffaflıkla kurulur. Arzla mücadeleyi talep azaltımıyla aynı stratejiye oturtun. Okul temelli önlemeyi standartlaştırın, aileye erişen erken uyarı mekanizmaları kurun. Tedavi kapasitesini artırın. Tedavi sonrası işe ve eğitime dönüşle barınmayı kapsayan destek paketlerini uygulayın. İlleri düzenli verilerle izleyin, belirli aralıklarla kamuya açık ilerleme raporları yayımlayın. Kolluk ve yargı arasındaki iletişimi güçlendirin; usul adımlarını herkesin anlayacağı dille anlatın. Alanın her aktörüne net görev tarifleri verin; güç gösterisini değil, sistem gücünü büyütün.
Her iki alandaki kök sorun aynı: Kriz yönetimini sistem yönetimi sanıyoruz. Hızlı karar, manşet ve yeni başlıklarla avunuyoruz. Oysa işleyen sistemlerin ortak noktası nettir. Yön sabit tutulmalı, on yıllık bir hedef mimarisi korunmalı. Verinin konuştuğu bir düzen kurulmalı, sonuçlar düzenli olarak açıklanmalı. Uygulayıcı güçlendirilmeli; öğretmen, sosyal hizmet, kolluk ve yargı mensupları mesleki standartlar ve etik çerçeve ile desteklenmeli. Politikanın ritmi sık şekil değişikliği değil, ısrarlı kalite artışı olmalı. Ölçme-değerlendirme güven üretirse sınıftaki emek görünür olur; usul şeffaf olursa güvenlik politikasının meşruiyeti güçlenir. Kurum hafızası korunursa yer değiştiren makamlarla birlikte yön değişmez.
Atatürk’ün ilim ve eğitim vurgusunu bir hatırlatma değil, yönetim ilkesi olarak okuyalım. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” Bu, kararların kanıta dayanması gerektiğini söyler. “Eğitimdir ki bir milleti özgür, bağımsız, şanlı ve yüksek kılar.” Bu da eğitimi gündelik siyasetin dalgalanmalarından çıkarıp devlet aklının gövde direği hâline getirmenizi ister. Buradan çıkan ders basittir: Bilgiye dayanın, etkiyi ölçün, gerekirse düzeltin. Hevesle değil kurumla yönetin. Kısa alkışın değil, uzun güvenin peşinden gidin. İnsan kaynağını büyütün; öğretmeni, sosyal hizmeti, kolluğu ve yargıyı nitelik ve etikle güçlendirin. Adımların devamlılığını kurum hafızasına yaslayın; planın sahibi değişse bile yönü değiştirmeyin.
Karar vericilere çağrım nettir. Eğitimde sınavın adını büyütmeyin; sınıfın kalitesini büyütün. Öğretmenin mesleki gelişimini uzun soluklu programlarla destekleyin. Okul içi kaliteyi her yıl aynı ölçekle değerlendirin ve sonuçları kamuya açıklayın. Sınav takvimi ve ölçme çerçevesi yıllar boyu sabit kalsın. Rehberlik hizmetlerini erken uyarı sistemine dönüştürün. Okul yöneticiliğini liyakatla güçlendirin. Müfredat değişikliklerini küçük adımlarla ve etkisini ölçerek yürütün. Böylece belirsizliği azaltın, sınıfı güçlendirin, çocuğun omzundaki yükü hafifletin.
Uyuşturucuyla mücadelede ekosistem kurun. Arzla mücadeleyi talep azaltımıyla aynı çatı altında planlayın. Okul temelli önlemeyi yaygın ve düzenli hale getirin. İl ölçeğinde sağlık ve sosyal hizmet kapasitesini artırın. Tedavi sonrası yeniden katılım paketlerini uygulayın. Mahalle ekiplerine net, ölçülebilir hedefler verin. Üç ayda bir kamuya açık ilerleme raporu yayımlayın. Kolluk ve yargı arasında iletişimi güçlendirin; usul adımlarını sade bir dille anlatın. Güçlüyü değil, doğruyu büyütün.
Ben gördüm, öğrendim, şahit oldum ve hâlâ izlemekteyim. Vitrini parlatmak yerine dükkânı düzeltin. Eğitimi sınıfın kalitesinden büyütün, uyuşturucuyla mücadeleyi bütüncül bir planla yürütün, veriyi konuşturun, sonucu görünür kılın. Bir ülkenin geleceği her sabah değişen başlıklarda değil, her gün çalışan kurumlarında kurulur. Kalıcı güven böyle inşa edilir.