Hava Durumu

Övülmek

Yazının Giriş Tarihi: 24.06.2016 13:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.06.2016 13:12

 Kendini tanımayan insan tarlasındaki toprağın cinsini bilmeden ekim yapan çiftçi gibidir. Bu çiftçi killi toprakta buğday yetiştirmeye kalkar. Kendini tanımayan insan kendine nasıl yatırım yapacağını, yeteneklerini, potansiyelini, hayatının anlamını, amacını bilemez ve sık sık karamsarlık içinde can sıkıntısı içinde yaşar.

Evde, iş yerinde, okulda ya da her hangi bir yerde karamsar ve sıkıntılı olduğunuz bir anınızı hatırlayın. Kurtulmak için neler yaptınız? Hangi sonuçları elde ettiniz? Bu sonuçlar istediğiniz sonuçlar mıydı? Düşüncelerinizde sadece dünya mı vardı yoksa inançlı bir insan olarak ahiret hayatı da düşüncelerinizde rol oynadı mı?

Günümüzde kendini tanımayan milyonlarca insan istemediği yerlerde yaşıyor ve kendini tatmin etmeyen, potansiyel ve yeteneklerini kullanamadığı, kendini gerçekleştiremeyeceği işlerde çalışıyor. Hayatın anlam ve amacını bilmeden yaşayan birçok insan, yaratıcının insana yüklediği görev ve sorumluluklardan uzak bir hayat sürdürüyor.

İnsan öncelikle kendini tanımalı ve hayatına yön verirken, karakteristik özellikleriyle yola çıkmalı.

Bir de insan kendini çok fazla övmemelidir. Övme işlemi varsa bırakın başkaları tarafından yapılsın. Bugünlerde çevremizde kendini öven o kadar insan var ki saymakla bitmez. Dün akşam savur öncesi sohbetimizde insanların kendisini nasıl övdüğü ile ilgili bir hikaye dinlemiştim onu burada sizlerle paylaşıyorum. Tam anlamıyla hayat dersi niteliğinde.

 

Geçmiş vakitlerin birinde alimin biri, boğazın öbür yakasına geçmek için bir sandalcının yanına gelerek ona sorar:

– Karşıya geçirmek için ne kadar para alıyorsun?

– Garşuya bir liraya geçürüm efendü.

Alim, sandalcının bu bozuk Türkçe ile verdiği cevabı beğenmez.

– Bu ne biçim konuşma böyle? Yoksa sen dilbilgisi bilmiyor musun?

– Yok, ağam, güççükken haytalık ettük, okuyamaduk!

– Tüh, yazık sana! Desene gitti hayatın dörtte biri!

Bir müddet gittikten sonra dil alimi tekrar sorar:

– Allah bilir şimdi sen, matematik de bilmezsin!

– Yok beğüm! Onu da bilmem! Dedik ya, güççükken haylazluktan okula gidemedük!

– Tüh yazık, yazık! Hayatının dörtte biri daha boşa gitti!

Bir müddet daha yol aldıktan sonra alim, tekrar sorar:

– Sakın fizik ve kimya okumadum deme!

– Belki hayatımın dörtte birü daha boşa getti; ama o dediklerini de bilmem efendü, vaktinde öğrenemedük işte!

– İyi de sandalcı! Dilbilgisi bilmezsin; matematik, fizik ve kimya da bilmezsin; sen ne diye yaşarsın?

Bu arada hava bozulmaktadır. Sandalcı büyük bir fırtınanın geleceğini anlar. Alime sorar:

– Efendü, yüzme bilüsünüz deel mi?

Dil alimi, sandalcının bu sorusundan endişeye düşer, bir korkudur başlar. Sandalcıya yalvaran gözlerle cevap verir:

– Sandalcı ağa! Ben yüzme bilmiyorum! Çocukluktan beri o ilmi öğren, bu ilmi öğren derken yüzme öğrenmeye fırsat bulamadım.

– Aha! N’apcan şimdi! Şimdiden başla dua etmeye! Çünkü gittü hayatunun dörtte dördü! der ve hikaye burada biter. Hikayeden kendimce çıkardığım ders ise “Bildikleriyle övünen insan, bilmediklerinden dolayı dövünmeyi de hak eder.” kalın sağlıcakla…

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.