Her seçimde sandığa giderken içimizde bir umut olur: “Belki bu kez daha iyi olacak.” Oy kullanmak, vatandaşın en temel haklarından biri; ama aynı zamanda en görünür sorumluluğudur. Ne var ki bir toplumun gelişmişliği sadece sandığa kaç kişi gittiğiyle değil, vatandaşların sandık dışında nasıl yaşadığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davrandığıyla ölçülür.
Demokrasi, sadece bir yönetim biçimi değildir. Demokrasi, bir kültürdür; bir yaşam anlayışıdır. Bireyin yönetime yalnızca oy vererek değil, katkı sunarak da katıldığı bir düzendir. Eğer vatandaşlar yalnızca seçim günlerinde aktif olup, geri kalan zamanlarda sessiz ve edilgen kalıyorsa; demokrasi kağıt üstünde kalır, ruhunu yitirir.
İyi bir ülke hayal ediyorsak, bu hayalin mimarları sadece yöneticiler değil, vatandaşlardır. Çünkü bir ülkeyi yönetenlerden önce, o yöneticileri seçen, denetleyen ve gerektiğinde değiştirebilen bir halk vardır.
Bu gücün temeli, vatandaşlık bilinci ile atılır. Her birey, sadece kendi hayatının değil, toplumun geleceğinin de sorumluluğunu taşır. Yani “benim oyumdan ne olur ki” diyen değil, “benim sorumluluğum burada başlıyor” diyebilen insan, gerçek vatandaştır.
Vergi ödemek, kurallara uymak, kamu hizmetlerinden yararlanmak elbette önemli görevlerdir. Ama bu görevlerin yanında bir de sorgulayan, katkı sunan, eleştiren, çözüm öneren vatandaş modeli vardır ki, gelişmiş toplumların temel direği odur.
Haksızlığa karşı ses çıkaran, kamu politikaları hakkında fikir yürüten, hak ihlallerine karşı hukuki yolları bilen ve kullanabilen birey; artık yalnızca bir vatandaş değil, toplumsal denge unsuru haline gelir.
Her bireyin etkin vatandaşlık hakları vardır:
Oy vermek, dilekçe yazmak, bilgi edinmek, örgütlenmek, gösteri yapmak, sosyal kampanyalarla sesini duyurmak ve gerektiğinde yargıya başvurarak hak aramak… Bunların tamamı, anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış haklardır.
Ama bu hakların kullanılması için önce o hakların varlığının bilinmesi gerekir. Çünkü bilinmeyen hak, kullanılamaz.
Bu noktada eğitim, medyanın rolü ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları çok kıymetlidir. Haklarını bilen bireyler, görevlerini de daha bilinçli yerine getirir. Bu da daha güçlü bir toplumsal yapı anlamına gelir.
Devletin yöneticileri ve kurumları da bu denklemde önemli bir yere sahiptir. Devletin varlık nedeni, vatandaşın yaşamını kolaylaştırmak, adaleti sağlamak, güvenliği temin etmektir. Devletin kolluk kuvvetleri yalnızca düzeni sağlamakla değil, aynı zamanda vatandaşın hak ve özgürlüklerini korumakla görevlidir.
Devletin görevlileri gücünü yalnızca yasadan alır; kişisel düşünce, siyasal yönelim ya da keyfi kararlarla hareket edemez. Devletin tüm organları halk için vardır; halkın karşısında değil, yanında durmalıdır.
Hak savunuculuğu sadece büyük salonlarda yapılan konuşmalarla değil, gündelik hayatta küçük ama kararlı adımlarla da yapılır.
– Bir hak ihlalini fark ettiğinizde dilekçe yazmak,
– Bir mağduriyet karşısında kamuoyu oluşturmak,
– Sosyal medya üzerinden bilinçli ve ölçülü şekilde farkındalık yaratmak,
– Barışçıl yollarla tepkisini ortaya koymak,
– Hukuki başvurularda bulunmak...
Bunların hepsi demokratik hak arayışının onurlu yollarıdır. Yeter ki bu yollar şiddetten, provokasyondan ve ayrıştırmadan uzak dursun.
Devleti yönetenler de bu süreçte eleştiriye açık, şeffaf, hesap verebilir olmalıdır. Çünkü halkın görevi sadece oy vermek değil; oy verdikten sonra izlemek, değerlendirmek ve gerektiğinde sorgulamaktır.
Yöneticilerin en büyük gücü halkın güvenidir; bu güvenin korunması, ancak adaletle, açıklıkla ve sorumlulukla mümkündür.
Unutmayalım: Haklar kullanılmadığında zayıflar, bilinç paylaşılmadığında eksilir.
Güçlü bir toplum, güçlü bireylerden oluşur. Ve bir bireyin gücü ne maddiyatta, ne statüde; haklarını bilmesinde ve onlara sahip çıkabilmesindedir.
Bugünün bilinçli vatandaşı, yarının güçlü demokrasisinin temelidir.
Sadece oy vermekle değil, hakkını savunmakla; sadece yönetime katılmakla değil, topluma katkı sunmakla, gerçek vatandaşlık başlar.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Kemal UYSAL
Sadece Oy Değil, Sorumluluk da Kullanılmalı
Her seçimde sandığa giderken içimizde bir umut olur: “Belki bu kez daha iyi olacak.” Oy kullanmak, vatandaşın en temel haklarından biri; ama aynı zamanda en görünür sorumluluğudur. Ne var ki bir toplumun gelişmişliği sadece sandığa kaç kişi gittiğiyle değil, vatandaşların sandık dışında nasıl yaşadığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davrandığıyla ölçülür.
Demokrasi, sadece bir yönetim biçimi değildir. Demokrasi, bir kültürdür; bir yaşam anlayışıdır. Bireyin yönetime yalnızca oy vererek değil, katkı sunarak da katıldığı bir düzendir. Eğer vatandaşlar yalnızca seçim günlerinde aktif olup, geri kalan zamanlarda sessiz ve edilgen kalıyorsa; demokrasi kağıt üstünde kalır, ruhunu yitirir.
İyi bir ülke hayal ediyorsak, bu hayalin mimarları sadece yöneticiler değil, vatandaşlardır. Çünkü bir ülkeyi yönetenlerden önce, o yöneticileri seçen, denetleyen ve gerektiğinde değiştirebilen bir halk vardır.
Bu gücün temeli, vatandaşlık bilinci ile atılır. Her birey, sadece kendi hayatının değil, toplumun geleceğinin de sorumluluğunu taşır. Yani “benim oyumdan ne olur ki” diyen değil, “benim sorumluluğum burada başlıyor” diyebilen insan, gerçek vatandaştır.
Vergi ödemek, kurallara uymak, kamu hizmetlerinden yararlanmak elbette önemli görevlerdir. Ama bu görevlerin yanında bir de sorgulayan, katkı sunan, eleştiren, çözüm öneren vatandaş modeli vardır ki, gelişmiş toplumların temel direği odur.
Haksızlığa karşı ses çıkaran, kamu politikaları hakkında fikir yürüten, hak ihlallerine karşı hukuki yolları bilen ve kullanabilen birey; artık yalnızca bir vatandaş değil, toplumsal denge unsuru haline gelir.
Her bireyin etkin vatandaşlık hakları vardır:
Oy vermek, dilekçe yazmak, bilgi edinmek, örgütlenmek, gösteri yapmak, sosyal kampanyalarla sesini duyurmak ve gerektiğinde yargıya başvurarak hak aramak… Bunların tamamı, anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış haklardır.
Ama bu hakların kullanılması için önce o hakların varlığının bilinmesi gerekir. Çünkü bilinmeyen hak, kullanılamaz.
Bu noktada eğitim, medyanın rolü ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları çok kıymetlidir. Haklarını bilen bireyler, görevlerini de daha bilinçli yerine getirir. Bu da daha güçlü bir toplumsal yapı anlamına gelir.
Devletin yöneticileri ve kurumları da bu denklemde önemli bir yere sahiptir. Devletin varlık nedeni, vatandaşın yaşamını kolaylaştırmak, adaleti sağlamak, güvenliği temin etmektir. Devletin kolluk kuvvetleri yalnızca düzeni sağlamakla değil, aynı zamanda vatandaşın hak ve özgürlüklerini korumakla görevlidir.
Devletin görevlileri gücünü yalnızca yasadan alır; kişisel düşünce, siyasal yönelim ya da keyfi kararlarla hareket edemez. Devletin tüm organları halk için vardır; halkın karşısında değil, yanında durmalıdır.
Hak savunuculuğu sadece büyük salonlarda yapılan konuşmalarla değil, gündelik hayatta küçük ama kararlı adımlarla da yapılır.
– Bir hak ihlalini fark ettiğinizde dilekçe yazmak,
– Bir mağduriyet karşısında kamuoyu oluşturmak,
– Sosyal medya üzerinden bilinçli ve ölçülü şekilde farkındalık yaratmak,
– Barışçıl yollarla tepkisini ortaya koymak,
– Hukuki başvurularda bulunmak...
Bunların hepsi demokratik hak arayışının onurlu yollarıdır. Yeter ki bu yollar şiddetten, provokasyondan ve ayrıştırmadan uzak dursun.
Devleti yönetenler de bu süreçte eleştiriye açık, şeffaf, hesap verebilir olmalıdır. Çünkü halkın görevi sadece oy vermek değil; oy verdikten sonra izlemek, değerlendirmek ve gerektiğinde sorgulamaktır.
Yöneticilerin en büyük gücü halkın güvenidir; bu güvenin korunması, ancak adaletle, açıklıkla ve sorumlulukla mümkündür.
Unutmayalım:
Haklar kullanılmadığında zayıflar, bilinç paylaşılmadığında eksilir.
Güçlü bir toplum, güçlü bireylerden oluşur. Ve bir bireyin gücü ne maddiyatta, ne statüde; haklarını bilmesinde ve onlara sahip çıkabilmesindedir.
Bugünün bilinçli vatandaşı, yarının güçlü demokrasisinin temelidir.
Sadece oy vermekle değil, hakkını savunmakla; sadece yönetime katılmakla değil, topluma katkı sunmakla, gerçek vatandaşlık başlar.