Hava Durumu

Serik’teki şiddet, toplumdaki çürümenin aynası

Yazının Giriş Tarihi: 07.12.2025 13:11
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.12.2025 13:11

Yüreğim gerçekten sıkışıyor. Bir gün önce bir öğretmenin uğradığı zorbalığı izlerken nefesim kesilmişti, bugün Antalya Serik’te bir ilkokul bahçesinde 11 çocuğun bir kız çocuğunu tekme tokat dövdüğünü görüyorum. Saçından tutup sürüklüyorlar, yere düşürüyorlar, kenarda bir erkek öğrenci sigara içerek izliyor, diğerleri “İyi vur”, “Kafasını yere çarp”, “Vurun acımayın” diye tempo tutuyor. Bu, toplumsal bir alarm. Hem de en yüksek perdeden.

Bu görüntü “çocuk kavgası” değil; organize olmuş bir şiddet koreografisi. Bir yanda hedef hâline getirilmiş bir kız çocuğu; diğer yanda etrafını saran, saldırıyı normalleştiren, hatta alkışlayan bir kalabalık. Cinsiyet, güç, sürü psikolojisi… Hepsi aynı karede toplanıyor. Ve biz bu kareye bakarken aslında sadece o çocuğun değil, yarın yaşayacağımız toplumun fotoğrafını izliyoruz.

Şimdi sormamız gereken en yakıcı soru şu: Bu çocukları biz nasıl bu hale getirdik? Bu ülkede çocuklar sadece eğitim sisteminin değil, değer sisteminin de ortasına sıkışıyor. Evde ne görüyorlar? Sokakta neye tanık oluyorlar? Ekranlarda hangi hakaret dili, hangi “güçlü olan kazanır” anlatısı, hangi linç kültürü alkışlanıyor? Biz yetişkinler neleri tolere ediyor, neleri “aman çocuk bu, büyüyünce düzelir” diye halının altına süpürüyoruz?

Bir de işin “gündem” tarafı var. İroni tam burada devreye giriyor: Televizyonu açıyoruz; saatlerce kimin kiminle polemiğe girdiğini, kimin reytinglerde birinci olduğunu, hangi magazin başlığının trend olduğunu konuşuyoruz. Gerçek gündem ise bir ilkokul bahçesinde çocukların birbirine “kafasını yere vur” diye bağırdığı o birkaç saniyelik videonun içinde saklı. Biz stüdyolarda “ülkenin bekası” üzerine çok ciddi cümleler kurarken, ülkenin asıl bekası olan çocuklar, bahçede birbirleri üzerinde güç denemeleri yapıyor. Ne kadar “ciddi” bir toplum olduğumuzu konuşmaya devam edelim; nasılsa okul bahçesindeki şiddet, reyting tablosuna girmiyor.

Toplumsal çürümenin arkasında sadece “bozulmuş çocuklar” yok; yılların biriktirdiği politik tercihler var. Eğitim sistemini yarışa çeviren, sınıfları kalabalıklaştıran, öğretmeni itibarsızlaştıran, başarıyı yalnızca sınav puanına indiren her karar; çocukların dünyasını daha gergin, daha acımasız bir yere taşıyor. Üst düzeyde kullanılan sert, dışlayıcı, ötekileştirici her siyasi dil, aşağıda çocuklar arasında “sen bizdensin, sen değilsin” diye tercüme ediliyor. Yetişkinlerin ekranda birbirine bağırarak çözdüğünü sandığı her kriz, okul bahçesinde tekme ve tokat olarak yeniden sahneleniyor.

Peki enflasyon, alım gücü, ekonomik kaygılar bu tablonun neresinde? Tam ortasında. Ailede herkesin siniri gergin, ay sonu denk gelmiyor, gelecek kaygısı tavan yapmış durumda. Evde, işte, sokakta biriken öfke, ilk olarak en savunmasız alanlara sızıyor: çocukların birbirine davranışına. Yoksullaşan hayat, daralan imkânlar, sıkışan haneler… Bunların hepsi, çocukların zihninde “güçlü kalmak için sert olmak gerekir” diye bir şifreye dönüşüyor. Şiddet, yoksulluğun ve umutsuzluğun en ucuz dili hâline geliyor.

Hukuk ve özgürlükler boyutunu da es geçemeyiz. Hukukun herkese eşit ve öngörülebilir işlemediği hissi, yetişkinlerde “nasıl olsa bir şey olmaz” rahatlığı doğuruyor. Bu kültür, çocuklara da aynen geçiyor: “Biraz dövdük ama ne olacak ki?” Eğer okullarda sistematik bir zorbalıkla mücadele politikası, etkin rehberlik, psikolojik destek mekanizmaları yoksa; olaylar sadece “kavga çıktı, idari soruşturma açıldı” cümlesine sıkışıyor. Oysa hukukun asıl gücü, sadece cezalandırmakta değil; önleyici, eğitici ve dönüştürücü olmasında.

Şehirleşme de bu fotoğrafın kadrajında. Betonla boğulmuş, oyun alanları daralmış, nefes almayan şehirlerde büyüyen çocukları konuşuyoruz. Mahalle kültürünü, sokakta birlikte oyun oynama hâlini, yaşlı komşunun “yapma evladım” diye araya girebildiği o gözeten toplumsallığı kaybettik. Yerine güvenlikli siteler, AVM koridorları, ekran karşısında yalnız geçirilen saatler koyduk. Bir arada yaşamayı öğrenemeyen, gerçek temas yerine sanal “like”larla büyüyen kuşakların empati kasları ister istemez zayıflıyor.

Tüm bunların sonucunda karşımıza çıkan manzara şu: Biz, çocuklardan “iyi insan” olmalarını istiyoruz ama onlara iyi bir toplumsal zemin veremiyoruz. Şiddeti yalnızca yasaklayarak, zorbalığı sadece kınayarak, bu videoların altına öfke dolu yorumlar yazarak hiçbir şeyi kalıcı olarak değiştiremeyiz. Bu çocuklar canavar değil; ihmal edilmiş alarm zilleri. Aile, okul, mahalle, yerel yönetim, merkezi yönetim… Hepimizin yapması gereken somut ödevler var: Zorbalık karşıtı programlar, şiddet yerine çatışma çözme becerilerini öğreten dersler, kız çocuklarının güvenliğini merkeze alan politikalar, öğretmeni ve öğrenciyi gerçekten koruyan bir hukuk iklimi…

Bugün Serik’teki o görüntüleri izlerken yüreğim sıkışıyorsa, sebebi sadece bir çocuğun darp edilmesi değil; geleceğin darp edilmesi. Biz “gündem” diye önümüze konulan her tartışmaya dalarken, gerçek gündem okul bahçelerinde, sınıf koridorlarında, apartman boşluklarında sessizce büyüyor. Soruyu tekrar sormalıyız: Çocuklar bugün neden böyle? Cevap yalnızca onlarda değil; onlara bu dünyayı hazırlayan biz yetişkinlerde, bizim tercih ettiğimiz politikada, ekonomide, şehirde ve dilde saklı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara hitabında söylediği o sözü hatırlamadan bu yazıyı bitiremem: “Küçük hanımlar, küçük beyler; sizler geleceğin bir gülü, yıldızı, geleceği aydınlatacak ışığısınız.” Bugün o ışığın bir kısmı birbirine vuruyor. Benim yüreğimi sıkan da tam burası: çocukların gözlerindeki ışığı, ekranlarda linç koreografisine dönüştüren bir düzenin içinde yaşıyoruz. Atatürk’ün bu cümlesini yeniden ve yeniden okuyup kendimize şu soruyu sormadan bu videoyu kapatamayız: Bu ülkenin çocuklarını gerçekten gül, yıldız ve ışık olarak mı büyütüyoruz; yoksa kendi öfkemizin küçük kopyalarına mı dönüştürüyoruz?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.