Hava Durumu

Sokağın Sosyolojisi ve Anayasa ile Kurulan Bağ

Yazının Giriş Tarihi: 10.04.2025 14:21
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.04.2025 14:22

Bir sokağın ruhu vardır. O sokakta yürüyen insanların gündelik hayatı, umutları, öfkeleri ve beklentileri, bir toplumun nabzını en doğru biçimde atar. Bugün sokakta kime dokunsak, temel bir isteği dillendiriyor: Adalet. Vatandaş, sadece adaletli bir yaşam istemiyor; hakkının korunmasını, fikrinin değer görmesini, eşitlik ilkesinin sahiden işlemesini talep ediyor. Bu talep, lüks değil; demokrasinin ve sosyal barışın temelidir.
Vatandaşın devletten ilk ve en büyük beklentisi, hukukun üstünlüğünü her alanda hissedebilmek. Adaletin sadece mahkeme salonlarında değil, okulda, hastanede, sokakta, iş yerinde de var olduğunu görmek istiyor. Bu istek, herhangi bir siyasi görüşten bağımsızdır. Bu, insani bir beklentidir. Çünkü her birey, yaşadığı topraklarda hakkını arayabileceği bir düzene güvenmek ister.
Bu yüzden vatandaş, demokrasiyi sadece sandıkla sınırlamamalı. Demokrasi, günlük hayattaki küçük adalet testlerinden geçer. Bir yurttaşın itiraz edebilme hakkını savunması, ifade özgürlüğünü koruması, kamu hizmetlerinden eşit şekilde faydalanmak istemesi demokrasinin damarlarında akan kandır. Vatandaş, bu değerlere sahip çıkmazsa, zamanla onun adına karar alanların kararları da halktan kopuk hale gelir. Bu nedenle savunuculuk bir lütuf değil, bir sorumluluktur.
Devletin yöneticileriyle vatandaş arasında sağlıklı bir ilişki bağı kurulmalı. Bu bağın temeli karşılıklı saygıdır. Yöneticiler, görevlerinin halktan aldıkları yetkiyle sınırlı olduğunu unutmamalı. Vatandaş ise yönetenleri denetleme hakkına sahip olduğunu bilmeli. Bu bağ şeffaflıkla, diyalogla ve hesap verilebilirlikle güçlenir. Koparsa, yerini güvensizlik alır; bu da toplumsal çözülmeye neden olur.
Anayasa, sadece devletin kurallar bütünü değil; bir toplum sözleşmesidir. Her bireyin hakkını güvenceye alan, kamu kurumlarının sınırlarını çizen ve yöneticilere görev alanlarını hatırlatan bir pusuladır. Devlet kurumları bu pusuladan saparsa, yönsüzlük başlar. Kurumlar işlevini yitirir, liyakat değil sadakat öne çıkar, adalet terazisi şaşar. Anayasanın uygulayıcısı olan devlet görevlileri eğer bu metne sadık kalmazsa, halkın devlete olan güveni sarsılır.
Bugün bu topraklarda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey belki de tam budur: Güven. Hukuka, adalete, yöneticilere ve kurumlara güven. Bu güveni inşa etmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Vatandaş, sadece eleştiren değil; aynı zamanda sahip çıkan bir yerde durursa, demokrasinin duvarları sağlam kalır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" diyerek bu bilinci yüzyıl önce toplumun temeline yerleştirdi. O, milletin kendi kaderine sahip çıkmasını, yönetenlerin ise halk iradesine sadakat göstermesini bir kural değil, bir ilke olarak kabul etti.
Bu noktada devleti temsil edenlere düşen büyük bir sorumluluk vardır: Unutulmamalıdır ki, makamlar geçici, milletin hafızası kalıcıdır. Hukukun üzerinde hiçbir kişi ya da kurum olamaz. Devlet görevinde bulunan herkes, anayasanın çizdiği sınırlar içinde kalmalı; kişisel görüşlerini değil, halkın ortak menfaatini esas almalıdır. Atatürk’ün mirası, bir şahsın değil, bir halkın ortak aklının ve vicdanının eseridir. Eğer bu mirasa saygı gösterilmez, kurumlar bireysel hırsların aracı haline getirilirse, toplumsal güven ağır yara alır.
Bugün devletin tüm kademelerinde görev yapanlar, Atatürk’ün “Millete efendilik yoktur; hizmet vardır” sözünü her gün hatırlamakla yükümlüdür. Görev, halk için vardır; halk, görev için değil. Eğer bu bilinç diri tutulursa, sokakta yürüyen bir yurttaş başını dik tutarak “Bu devlet benim devletim” diyebilir. Ve işte o zaman, cumhuriyet gerçekten halkın olur.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.