COVİD sonrası dünya bu ağır krizi mümkün olan en az zararla atlatmanın peşinde yeni stratejilerle başa çıkmaya çalışırken, biz yeni yeni ‘’mucizeler’’ fırsatı yakalamış tam olarak ‘’durumlardayız’’...
Nasıl mı?..
Şimşek hızıyla bu illetten daha tehlikeli olan virüsler devreye girdi. Çok kısa sürede bulaşıcı hastalıktan daha hızlı yayıldılar ve adeta mantar gibi çoğaldılar.
‘’Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir. Biz kalanları da sömürürüz. Bize yeter’’ mantığıyla bir anda üstün yetenekler silsilesine şahit olduk.
‘’Aman efendim ben de kapanırım evime bana kimsenin zararı dokunmaz’’ gibi mantık dışı hayallere de kapılmasın hiç kimse. Belki farkında değilsiniz ama... Dokunuyor efendim! Üstelik farkında bile olmadan! Bence hepinizin aklına az çok geldi. Çünkü her yerdeler...
Alış verişlerinizde ayrı, dijital platformda ayrı sömürüldük hatta dolandırıldık...
Çarşı, pazar, market, iş yerinizde, hatta o kapandığınızı düşündüğünüz evlerinizde bile....
Her yerde! Her şeyde!.. (Bir el olsa razıyız)
Evlerinizden çıkmanıza gerek yok. Onlar sizi buluyor.
Ve bu konuda ne yazık ki ağırlaştırılmış bir ceza hukukumuz yok işleyen. Tabii yakalanırsa. Çünkü sistem çok iyi kurulmuştur...
(Keşke bu ‘’üstün verimli zekalarınızı’’ ülkenin kalkınması için kullansaydınız)
Ahhh vicdansızlığın, karanlıkların acı gafletine düşmüş FIRSATÇILAR..!
Sanmam ama... El vicdaaan!
İçinde boğulduğumuz durum ise : ‘’Kasap et derdinde. Koyun can derdinde’’
Her bir tarafımız kirli paralar, iki yüzlülükler, çok ucuzlamış insani değerler. İlişkiler vıcık – vıcık. Her türlü sahtekarlık tiksinti veriyor insan olana.
Menfaatler, kirli kazançlar, ucuz çıkar ilişkilerine sarmal olmuşuz.
Her gün yüz yüze geldiğimiz alavere dalavereler....
Vefanın, dürüstlüğün, mertliğin, iyi niyetin esamesi kalmamış...
Katılaştıkça katılaştık. Yüreğimiz eskisi gibi yanmıyor artık. Acı bir habere tepkilerimiz değişti. Üzülmüyoruz. Belki de üzülemiyoruz... Merhametimizi de kaybettik. Hatta ve hatta gözyaşımız da akmıyor artık...
Her geçen gün daha da uzaklaştık inceliğin, saygının, sevginin, hoşgörünün o eşsiz doyumundan...
Ve tüm bu çirkinliklerden uzak durabilmemiz için kendi kendimize yarattığımız küçük dünyalarımızda kendimizi teselli edebiliyoruz ancak...
Vicdanlarını kirleten kötüler, hala insanlığını kaybetmemek için adeta savaş verenlerin hayallerini, hayatlarını hatta rüyalarını da kirlettiler ne yazık ki!..
Bu yüzden de zaman zaman insanlara olan güvenimizi yitiriyoruz. Muhakkak ki bu içgüdüsel bir tepkimedir. Genlerimizde var olan kendini koruma içgüdüsüdür. Fakat toplum bazında bir bakış attığımızda bu toplumsal çöküşün ayak sesleridir...
İnsan kalmak, onuruyla yaşamak isteyen insanlar için bu çağda var olabilmek çok ağır bir durum.
Toplum olarak travmatik bir güven sorunu yaşıyoruz!
BU BİR KİMLİK BUNALIMI MI YOKSA?..
Eğer durum tam olarak buysa, toplumca kökten formatlanmaya ihtiyacımız var!
Velhasılı....
Utanmazlığın, gafletin kara bulutları dört bir yanımızı sarmışken, genişleyen kötüler ve hırsızlar listesine yenilerini eklemeye devam ederken, merak ediyorum...
Bu malzemeyle daha iyi bir toplum hangi şartlarda, ne zaman ve nasıl normalleşir?..
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Serra Safiye ÇAVUŞOĞLU
Gaflette fırsatçılıkta en hafif hallerimiz...
COVİD sonrası dünya bu ağır krizi mümkün olan en az zararla atlatmanın peşinde yeni stratejilerle başa çıkmaya çalışırken, biz yeni yeni ‘’mucizeler’’ fırsatı yakalamış tam olarak ‘’durumlardayız’’...
Nasıl mı?..
Şimşek hızıyla bu illetten daha tehlikeli olan virüsler devreye girdi. Çok kısa sürede bulaşıcı hastalıktan daha hızlı yayıldılar ve adeta mantar gibi çoğaldılar.
‘’Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir. Biz kalanları da sömürürüz. Bize yeter’’ mantığıyla bir anda üstün yetenekler silsilesine şahit olduk.
‘’Aman efendim ben de kapanırım evime bana kimsenin zararı dokunmaz’’ gibi mantık dışı hayallere de kapılmasın hiç kimse. Belki farkında değilsiniz ama... Dokunuyor efendim! Üstelik farkında bile olmadan! Bence hepinizin aklına az çok geldi. Çünkü her yerdeler...
Alış verişlerinizde ayrı, dijital platformda ayrı sömürüldük hatta dolandırıldık...
Çarşı, pazar, market, iş yerinizde, hatta o kapandığınızı düşündüğünüz evlerinizde bile....
Her yerde! Her şeyde!.. (Bir el olsa razıyız)
Evlerinizden çıkmanıza gerek yok. Onlar sizi buluyor.
Ve bu konuda ne yazık ki ağırlaştırılmış bir ceza hukukumuz yok işleyen. Tabii yakalanırsa. Çünkü sistem çok iyi kurulmuştur...
(Keşke bu ‘’üstün verimli zekalarınızı’’ ülkenin kalkınması için kullansaydınız)
Ahhh vicdansızlığın, karanlıkların acı gafletine düşmüş FIRSATÇILAR..!
Sanmam ama... El vicdaaan!
İçinde boğulduğumuz durum ise : ‘’Kasap et derdinde. Koyun can derdinde’’
Her bir tarafımız kirli paralar, iki yüzlülükler, çok ucuzlamış insani değerler. İlişkiler vıcık – vıcık. Her türlü sahtekarlık tiksinti veriyor insan olana.
Menfaatler, kirli kazançlar, ucuz çıkar ilişkilerine sarmal olmuşuz.
Her gün yüz yüze geldiğimiz alavere dalavereler....
Vefanın, dürüstlüğün, mertliğin, iyi niyetin esamesi kalmamış...
Nefessiz kalmışız kirlenmişliğin ağırlığı altında!
Üç kağıtçılığın, yalanın, sahtekarlığın, utanmazlığın pis kokuların bulutları sarmış çepeçevre....
Mertliği namertliğe, dostluğu kişisel çıkarlarımıza kurban etmişiz çoktan...
Bencilce kişisel çıkarlarımız uğruna denizleri mahvettik. Doğayı yok ettik. Yaktık... Yıktık! Talan ettik...
Sevgiyi insanlığı kirlettik. Aşk bile şehvete yenik düştü... Aile ilişkileri saç teli kadar inceldi!
Herkes herkesten şüpheci!
DEĞERLERİMİZİ YİTİRDİK! YARGI..larımızı KAYBETTİK!
Katılaştıkça katılaştık. Yüreğimiz eskisi gibi yanmıyor artık. Acı bir habere tepkilerimiz değişti. Üzülmüyoruz. Belki de üzülemiyoruz... Merhametimizi de kaybettik. Hatta ve hatta gözyaşımız da akmıyor artık...
Her geçen gün daha da uzaklaştık inceliğin, saygının, sevginin, hoşgörünün o eşsiz doyumundan...
Ve tüm bu çirkinliklerden uzak durabilmemiz için kendi kendimize yarattığımız küçük dünyalarımızda kendimizi teselli edebiliyoruz ancak...
Vicdanlarını kirleten kötüler, hala insanlığını kaybetmemek için adeta savaş verenlerin hayallerini, hayatlarını hatta rüyalarını da kirlettiler ne yazık ki!..
Bu yüzden de zaman zaman insanlara olan güvenimizi yitiriyoruz. Muhakkak ki bu içgüdüsel bir tepkimedir. Genlerimizde var olan kendini koruma içgüdüsüdür. Fakat toplum bazında bir bakış attığımızda bu toplumsal çöküşün ayak sesleridir...
İnsan kalmak, onuruyla yaşamak isteyen insanlar için bu çağda var olabilmek çok ağır bir durum.
Toplum olarak travmatik bir güven sorunu yaşıyoruz!
BU BİR KİMLİK BUNALIMI MI YOKSA?..
Eğer durum tam olarak buysa, toplumca kökten formatlanmaya ihtiyacımız var!
Velhasılı....
Utanmazlığın, gafletin kara bulutları dört bir yanımızı sarmışken, genişleyen kötüler ve hırsızlar listesine yenilerini eklemeye devam ederken, merak ediyorum...
Bu malzemeyle daha iyi bir toplum hangi şartlarda, ne zaman ve nasıl normalleşir?..